4 May 2010

durma sen,sar başa

Kapkara perdelerimi çektim.
Tek kişilik çocuk yatağıma,
Bembeyaz çarşaflar serdim.
Kırmızı ve yeşil bir kova koydum yanına…
Bir müzik çalar,
Birçok torba portakal,
Birçok paket sigara,
Birçok şişe alkol,
Birçok kutu sakinleştirici…
Kapıyı kapattım;
Ve arkamdan kitlemelerine izin verdim…

Gidebilirsin şimdi,
Kuruttuğun bedenleri
Yanına alarak…
Dıştan çok parlak
İçten hep mat olan ruhunla,
Tüketebilirsin seni isteyenleri
Birer birer…
Oturabilirsin yirmidört saat
Bir koltukta,
Hallaç pamuğu beyninle,
Yeni avlar arayarak…
Zehirli dilini değdirebilirsin
Kaybolmaya yüz tutmuş ruhların
Heyecan arayan bedenlerine…
İçlerine girebilmek için,
Bildiğin bütün numaraları sergileyip,
İstediğini alınca,
Suratlarına bakmadan kaçabilirsin…
Kalene geri döndüğünde;
Dökebilirsin birkaç damla,
İçinde öldürdüğün adama.
Sonra tekrar başa sarabilirsin
Çalmaya doyamadığın,
Manyetik bandı bozulmaya yüz tutmuş,
Kasetini…

İşte şimdi ben…
Günler belki haftalar süren çabamla…
Kusuyorum,
Kırmızı renkli kovama;
Rengi parlak mor olan
Tüm zehrini.
Titremelerimi,
Bir daha yaşayamayacağım
Eşsiz bir orgazm gibi kabulleniyorum.
Gözeneklerimden çıkan
Her bir ter damlasını,
İnananların kutsal saydığı
Zemzem suyuymuşçasına
Yeşil kovama doldurmaya çalışıyorum.
Kıvrandığım bembeyaz çarşafa damlattığım
Portakal lekesini yalıyorum
Güzelliğini bozduğum için
Kendime kızarak…

O kapı açılacak az sonra biliyorum.
Karmakarışık saçlarım,
Titreyen bacaklarım,
Sıkmaktan kramp girmiş ellerim,
Ağlamaktan artık yerinde olmadığına
İnandığım gözlerimle,
Banyoya doğru yol alacağım…
Kaynar suyun altına girip,
Tenimi haşlarken,
Kulaklarıma;
Başa sardığın,
Manyetik bandı bozulmaya yüz tutmuş
Kasetinin sesi çalınacak
Kahkahalar atacağım,
Hissizce…

(Dokun(ma)-Dant'el devamı aslında sonu)

Hiç yorum yok: