29 Nis 2009

iş iş iş

yine işlerin içinde canım koşarak koşarak koşarak...
iki haftadır dur durak demeden çalışıyoruz gece gündüz canımız çıkarak..Karşılığını görmediğimiz için de hepimiz şikayetçiyiz..
Aslında yazacak bir çok şey var her zaman ki gibi..Sistem köleliğinden çıkıp bu hayattan sıkıldığıma kadar gelebilirim ama lafı uzatmanın ne alemi var hem de beş dakika içinde sete yetişmek için evden çıkmam gerekirken...
Her daim bir vukuat her daim bir tartışma olabiliyor şirkette..Seti bu yüzden seviyorum sadece işimi yapıyorum her şeye kulaklarım kapalı...Kimseyi incitmeden istediklerimi yaptırıyorum...

böyle vefasız ve saçma sapan bir yerde çalışmakta benim içimi karartıyor...
-
Bu gün annemin doğum günü...
iyi ki doğmuş ve iyi ki benim annem olmuş..Çok seviyorum onu..

23 Nis 2009

çürük

üşeniyorum..
yazmaya..

öyleyse..
yarın..
--
ne duruyorsun at kendini denize..

15 Nis 2009

anne ben büyüyünce yönetmen olcaam


ben çocukluğum boyunca bu amacı taşımış bir insan değilim ilk olarak bunu söylemem gerekiyor..
Ben hep büyüyünce ne olacaksın sorusuna "tiyatro sanatçısı oluuucaaam" cevabını verdim..
Ama hayat beni öyle yerlere sürükledi ki tiyatro tutkumdan vazgeçtim..Nasıl vazgeçtiğimi anlatmam çok zor aslında..Bir dizi olay ve korkup kaçma diyelim biz buna.. Sahne tutması da diyebiliriz.. Ama içimde bir yerlerde bastırılmış tiyatro sevdası olduğunu söyleyebilirim...
Neyse...Yıllar geçti ve ben üniversite sınavına tekrar tekrar girmenin vermiş olduğu yıkıntıyla radyo televizyon yazdım ve kazandım..Bunda Okan Bayülgen'in payı çok büyük..Çünkü televizyoncu olursam Kanald'ye girip Okan Bayülgen'le çalışabilirdim.. Belki daha sonra kendimi geliştirip bir sinema filminde çalışırdım...Ama hiçbir zaman "yönetmen" olucam ben demedim.
Okuldayken bile montaj en büyük tutkumdu..Nedense yönetmenden daha büyük saygım vardır onlara...Bütün yük üzerlerinde olmayan planlardan plan çıkartma çabaları filan..Herneyse...
Okul bitti ben Kanald'ye şans eseri girdim...
Bebek kızın hayalleri bir nevi gerçek oldu... ve tiyatro yıkıntısının altından kendini yavaşça çıkartmaya başladı..
Gecemi gündüzüme kattım çok ama çok çalıştım..Üç kuruş paraya sabahladım arkadaşlarımı ihmal ettim sevgilimle görüşemedim...Kendimi yıprattım...İnsanlara güvenim azaldı..İstanbul beni çok ama çok yordu...
Yönetmen asistanlığı yaparak geçen 2 yılın ardından...Geçen hafta ve dün iki reklam filmi çektim...
Yönetmen olarak..
Basit promosyon reklamları da olsa o kadar güzel bir duygu ki bu...
Ekibin seni benimsemiş olması...Yıllarını bu işe vermiş insanların arasında; senin junior'lığını bilenlerin arasında aslında...benimsenmiş olmak..Seni sevdiklerini hissetmek..Olmayacak dediğin anlarda halledeceğiz demeleri..Ve bütün her şey bittikten sonra emeğinize elinize sağlık dedikten sonra asıl sizin elinize sağlık yönetmenim demeleri...Paha biçilemez bir şeymiş..
ve montaja girmeden daha o filmin bitmiş halini gözünüzde görmeniz...
ahhh ahh anlatamam...
Bir şey yaratmayı çok seviyorum..Ne kadar basit kolay amaan bu mu denilse de(hatta ben bile desem de:) ...
demem o ki... İçimde tarifi imkansız bir kıpırdanma var...
Evet diyorum bütün çekilen acılar kutsal...Sana sonrasında gelen mutluluğun kıymetini bilmen için bir hatırlatma..
Çok çalıştım çok yıprandım çok üzüldüm çok ağladım çok acı çektim çok parasız kaldım..
Ki hala parasızım ama olsun...Olsun...
değermiş...
belki daha sonra çok ama çok sonra daha çok değecek...
bana katlanan ve bana değer veren..bütün bu yorgunluğuma bütün bu ağlamalarıma benimle katlanan herkese çok ama çok teşekkür ediyorum..Sizi çok seviyorum..
sağolun varolun beni sizler yarattınız ;) kikikikiikikiki

(şuan bunları anahtarım olmadığı için evde mahsur kalıp işe gidemediğim için yazıyorum...bir saat sonra işe gideceğim..
ve beni bekleyen yığınla iş var :( belirtmek istedim sadece)

6 Nis 2009

dibini gör hayallerinin


Herkes bana bu aralar ne istediğimi soruyor..
Çünkü gittikçe gerçekten çekilmez bir yaratık olmaya başladım..
Sürekli şikayet eden,durup dururken ağlamaya başlayan,gidicem ben köyüme dönücem diye söylenip duran bir tip düşünün..Ve biraz da cadılık şirretlik katın hah işte tam o benim..
Evet uzun süren düşünmeler sonucu ne istediğimi buldum...
Yanda gördüğünüz gibi bir yer düşleyin..
Burası Ibiza ... Hayallerimin gerçekliğe bürüneceği yer..
İşte tam bu koy da..Bir ev düşünün ahşap böyle bastıkça bazen gıcırdayan mis gibi çilek kokan..Büsbüyük bir verandası olduğunu düşünün...Hani şu Red-kit'in uğradığı kasabalarda ki ahşap evlerin hemen üstünde olan koltuk moltuk olan hah işte onlardan...Sallanan sandalyem orda minik bir sehpa üstünde kitaplar olan...Penceresinde radyosu asılı(evet tamam demode olabilir o yüzden hemen yanında bir de ıpod olsun) rüzgarın tatlı tatlı esip yüzümü yaladığı...
Hiçbir şey yapmadan oturabildiğin bir ev düşünün...
İşte böyle bir ev istiyorum sadece(?!!?!?!)Çok büyük olmayan ama çokta küçük olmayan...
Sürekli yaşamak sıkabilir bu yüzden arada sırada dünyadan sıkılıp kendi dünyamda kaybolmak istediğimde gidebileceğim bir yer olsun...
bence yeterli..
bahçesinde çocuklarım oynasın...Kendime buz dolu tekila-çilek karışımlı kokteyller yapabildiğim..
Sevgilimin elinde bi kova dolusu balıkla eve dönebildiği...
Tıpkı o brezilya dizilerinden fırlatılmış gülüşlerle ortalıkta dolaştığımız..Benim bahçıvanla kırıştırdığım sevgilimin hizmetçiyi sıkıştırdığı bölümleri çıkartarak tabi ki ;)
yaklaşık 1o dk'dır yani bu blogu yazarken sürekli güldüğümü farkettim..demek ki bugünlük gülme hakkımı bitirdim :)

günah çıkartma mı ?

uzun zamandır yazmadığımı farkettim ve hemen gaza geldim..
aslında beni tanıyanlar öyle hemen gaza gelmeyeceğimi bilirler..
ince eler sık düşünürüm..Mesela biri bir yere gidelim dese herkes evet dese ben hayır derim..Çünkü çok zor gelir..Yani tembelim...olay aslında ince eleyip sık dokumak değil tembel olmak..
Şöyle bir dönüp baktığımda anlamsızca geçen hayatımda farkediyorum ki en önemli özelliğim bu olmuş..."Tembellik"...
Şimdi kalkıp saçımı boyasam uzamaya başlayan kaşlarıma şekil versem...Elimden düşmek bilmeyen sigarayı söndürsem..azıcık etrafı toparlasam..Belki de her şey çok daha farklı gözükecek gözlerime..Fakat bunun yerine..Hafif soğumaya başlamış kahvemden bir yudum alıp winampa bir kaç parça koyup devam ediyorum kaldığım yerden yazmaya...Niye?
Çünkü keyif verici..Çünkü bütün hafta çalışıp bir pazartesi günü evde keyif yaparken yazmanın keyfi bir başka..
Tüm gün tembellik yapıp..birikmiş bulaşıkları yıkamamak kendine bakmamak pijamalarla laptop kucakta film izlemek internette sörf yapmak iki üç geyik yapmak muhteşem..
Ama...
Akşam eve gelecek ev arkadaşlarımın söylenmelerini düşününce bu keyif bozuluyor birazcıkta olsa..
Sanırım yazma yetimi gittikçe kaybediyorum...Farkındalık hissi satın almalıyım derhal..
Öyle bakıyorum ekrana yaklaşık 6 dakikadır...
Çok ilginç bir hayatım yok uzun zamandır..Bu ilginç olmayan hayatımı ilginç hale getirecek kelimeler de saklandılar sanırım uzun süredir ortaya çıkamıyor onlarda...
Aslında bir reklamcının hayatı çok enteresan olaylar içermelidir..Setlerde türlü olaylar gelmeli insanın başına hele hele montaj esnasında...Ama sanırım bu tuhaflıklar hiç beni bulmuyor..
Tek yaptığım söylenmek bu konuda da..
Aniden melankolik bir hale bürünebilir,bu yazının gidişatını çok pis noktalayabilirim aslında..
ama sanırım artık büyüdüm...kan gözyaşı melankoli bir gülümseme yaratıyor yüzümde ergenliğe has...
zardan adam dinliyorum...
15 yaşındaki 'asi'(ah bu ayrı ve çook uzun bir konu) zamanlarımda gibi hissediyorum kendimi...10 yıl sonra da dinlenebiliyormuş aynı keyfi verdirerek..

kikiikikikii
hava bu aralar gerçekten saçmalıyor..güneşliyken birden kararabiliyor..pek tuhaf..
sanırım küresel ısınma dedikleri şey gerçekten dünyanın sonunu getirecek..
ben gençken hep kendi evim olunca şöyle yapıcam böyle yapıcam derdim...Hele şuan ki ev arkadaşım olan ruhumcumla ne hayaller kurardık..Minderlerimize oturacak deniz manzarasını seyrederken kahvelerimizi yudumlayacak dedikodu yapıcaktık..
Şimdi evimiz minderlerimiz deniz manzaramız bol bol kahvemiz ve dedikodumuz var ama beraber oturup bunları yapmaya vaktimiz yok...Ne kadar enteresan..Beraber geçirdiğimiz çok az zamanda da şikayetler söylenmeler ve saçmalıklarla geçiyor..
ama sanırım yine buna sebep olan benim..Taaa en başta dediğim gibi "tembelliğim" buna sebep oluyor..
çıkalım sahilde bir tur atalım diyorlar...Ki İstanbul'un belki de en merkezi yerlerinden biri olan Kadıköy rıhtım'da oturmak bu sahilde tur atma olayını çok sıradan kılıyor..Ama ben dışarı çıkmak yerine haftaboyunca eve giremediğim sürekli koşturup durduğum için evimden çıkmak istemiyorum...
oooff bildiğin kişisel iletiler gibi oldu bunlar..
Günah çıkartma ;)
sanırım yazdıkça gaza geliyorum saçlarımı boyayıp akşam hadi bir yerlere gidelim seviyesine ulaşmama çok az kaldı hahaha ama bunları yazarken bile pöööf dedim..
daha fazla uzatmiicam..
eskiden sevdiğim çoğu şeyi yapmaya vakit bulamıyorum...vakit bulunca da yapmıyorum sanki zorlamaymış gibi geliyor..
saçmalıyorum biliyorum ama ben sanırım beni kaybettim...önce onu bulmam gerek..