29 Oca 2011

Peki

Boynumdaki perinin kanatları düşüyor yazılan her harfte.
Sana seslenebilmek için zar zor araladığım dudaklarımdan,
sessiz bir çığlık yükseliyor.
Duymuyorsun.
Yine.

"Bana bunu yapma."

Siyah beyaz bir film karesinden fırlamışçasına,
sanki her boku bilirmişçesine,
tek kaşını kaldırıp,
pekiyle başlayan cümleler;
kurma bana!
Ne olur...

Çok mu meraklıyım sanıyorsun;
bu kahrolası bataklığın içinde,
bir santim bile kıpırdayamadan
batmaktan.
Ha?
Çok mu istekliyim sanıyorsun,
her gün aynı günü yaşamaktan?

"Yapabileceğim başka ne var?"

Etrafımdaki dört duvara
bıraktığım yumruk izleri,
asla bitmeyecek o hikayeye
koyduğum noktalar hep.
Ne zaman farkedeceksin?

Görmüyor musun
gözlerimin içine içine baktığında
ne kadar umutsuz bir vaka olduğumu?

Ne için bu çaban?

"Sadece beraber olmak."

Bu kadar bencil olabilir misin?
Kendi mutluluğun için,
benim yıllarca tırnaklarımı kanatarak sahip olduğum
özgürlüğümü;
bu kadar kolay feda edebilir misin?

"Peki ya ben?"

Peki ya ben;
bunca yıldır tırnaklarımı kanatarak elde ettiğim
özgürlüğümü;
senin mutluluğun için,
-evet evet,senin için-
feda edebilir miyim?
bu kadar kolay?

Kahrolası;
o her boku bilen suratınla
buna da cevap versene şimdi
bilmiş bilmiş...

"Peki."

Neyi hakediyorsun biliyor musun?
Duyamayacak olsanda,
zar zor araladığım dudaklarımdan,
avaz avaz çıkacak bir
Defol git'i!

Fakat bunun yerine ben cevaplıyorum kendi sorumu.

Evet.

18 Oca 2011

beynimi sıyırıp yiyorum bir güzel

Bu kadar duygusuz olamam.
ya da olabilir miyim?
Hissetmiyorum.
Tek hissettiğim boğazımda biriken balgam.Çok sigara içiyorum. Al işte bir tane daha yaktım.
Ve kahrolsun ki hatırlamıyorum.
Ne kadar acı çektiğimi,ne kadar üzüldüğümü,ne kadar mutlu olduğumu,ne kadar sefilleşebildiğimi,ne kadar gülebildiğimi...
Ve yine kahrolsun ki...
Yoksun.
Yine yoksun.
Artık hiç var olmayacakmışsın gibi yoksun.
Koca bir kara delik gibi.Bana ait ne varsa içine çekiyor durmadan.
Sanki bir ameliyat masasına yatmışım ve bütün iç organlarım çıkarılmış.
Bomboşum.
Ne gündüzüm aydınlık,ne gecem karanlık.
Hatta günüm bile gün değil.
Saçma sapan bir zamana sıkışıp kalmışım.
Ne geri gidebiliyorum,ne ileri hareket edebiliyorum.
Herkes durmadan duymak istediklerimi söylüyor.
Ve ben bakıyorum sadece.
Duruyorum.
Donuyorum.
Düşsem ve binbir parçaya ayrılsam...
Ki ufacık bir sıcaklık yeter hepsinin buharlaşabilmesi için.
Umrumda değil mi?
Hadi canım.
Hangi maskemi takmalıyım şimdilerde?
Mutsuz?Boşvermiş?Alaycı?Aşık?İkiyüzlü?Serseri?Edepli?...?

Hem durmadan gel diyorum ya hani...
Gelmen neyi değiştirebilecek ki?
Gel'sen de ne değişebilir ki?

İki ucu boklu olan bu değnekte ortada durabilmek için hiç dengem kalmadı,haberin olsun.

10 Oca 2011

yok olmak var olmaktan kolay

Ufacık bir çanta...
İçine bir kaç çift çorap,bir kaç iç çamaşırı,gece yatarken giymek için bir şeyler,bir hırka,bir pantolon...
Bu kadarmış,yanıma alabileceklerim,ihtiyacım olan her şey bu kadarmış...
Hırıldıyorsun...Yüzüne doğru yaklaşıp nefes alıp vermeni kaçıncı kez kontrol edişim hatırlamıyorum.
Bembeyaz bir odada,bembeyaz bir yatakta,bembeyaz saçlarınla daha bir küçülüp ufalmışsın gibi.
Ayağa kalkmaya çalışıyorum zorla ittiriyorum kendimi...Önce sol ayak sonra sağ ayak.
Sonra geldiğim yoldan tekrar geri dönüş,odaya,sana.
Bir fincan kahve elimde.Zift gibi tadı.Yüzüm nasıl hiç bilmiyorum.Şişmiş gözler ve sapsarı bir surat...eminim.
Ve sen hala uyuyorsun ve o melekler sanki dudaklarına bastırmamış unutman için cennettekileri.Yoksa geri dönüşün mü geldiğin yere?
Gözümü kapatıyorum..Derin nefesler alıp veriyorum ve sonra açıyorum gözlerimi..
Bana bakıyorsun gülümsemeye çalışarak...
"Saat kaç oldu kızım?"
"İki buçuğu geçiyor..."
"Uyumalısın sende,sapsarı olmuşsun"
Gülmeye çalışıyorum ve başarıyorum.
Ben;bu yüzden ordayım zaten.Zor durumların kurtarıcısı.Gözünün içine baktığında gözünün içini gülümsetebilen.Onun canı,Onun kanı,Onun lokumu...
"Hangi gece bu saatte uyuduğumu gördün sen benim,ben gecelerin kızıyım,yarasaya dönüşmediğim için şükretmeliyiz ki bu hiç hoş olmazdı."
Gülmeye çalışıyor..Canı acıyor,suratı kıpkırmızı oluyor,yine nefes alamıyor...Hemen oksijeni takıyorum yüzüne.Gözlerim doluyor. Hayır dolmamalı.Bunu yapamam.
"Seni güldürmemem gerekiyorsa ben neden burdayım anlamıyorum bir başkası olmalıydı yanında sıkıcı sıkıcı uyurdunuz"
Oksijeni çıkartıp,kıpkırmızı olmuş suratıyla gülümserken beceriksiz bir şekilde kızmaya çalışıyor;
"Güldürmeyi kesmelisin yoksa boğulacağım" diyip maskeyi tekrar yüzüne takıyor.
Birden sicim gibi akmaya başlıyor yaşlar.
Korkuyorum öyle çok korkuyorum ki...
"Daha fazla dayanamayacağını biliyordum" diyor.
Gülümsemeye çalışıyorum yine ve bu sefer hiç beceremiyorum.
"Hastanelerden nefret ediyorum burda olmak hiç hoşuma gitmiyor..biliyorsun" diyorum,burnumu aldığım peçeteye silerken.
Ağlamaya başladığın an burnunu silersen ağlamanın kesileceğini bilecek kadar ustayım bu konuda.
"Herkes çok sever hastaneleri sen neden böyle doğdun ki" diyerek alay ediyor benimle.
Kahkahayı patlatıyorum.
"Kısacık kesilmiş saçlarınla oğlan çocuğu gibi tüm bahçeyi birbirine katardın,üstün başın sürekli çamur içinde olurdu.6 yaşındaydın sanırım.Tarladan gelirken sana muşmula getirmemiştim bana küsüp,tüm öğlen benimle konuşmamıştın.
Tekrar onca yolu geri dönmüştüm sana muşmula getirdiğimde sırf kucağıma atla gülerek diye."
Hatırlıyordum..Hemde öyle iyi hatırlıyordum ki sanki dünmüş gibi..
Küstüğümü ve onun tekrar tarlaya gitmek için arkasını döndüğünü ve arkasından baktığımı...
Sana muşmula getireceğim diyerek beni tornavidaların,çivilerin ve çeşitli aletlerin içine girmemem için uyarışını ve benim muşmuşları getirdiğinde konuşacağım seninle şimdi küsüm deyip arkamı dönüşümü...
O andan önce onu son görüşümü...
O gittiğinde hemen aletlerin içine girdim tabi ki oynamaya, annemin koca adamı çocuk gibi oynatıyor şımartmayın bunu bu kadar cümleleri arasında...
Sol elimin baş parmağıyla işaret parmağı arasına hiçbir zaman nasıl girdiğini anlamadığım çivi...Kanlar..Çığlıklarım..Hastaneye gidişimiz..Biraz daha üste gelseymiş zarar görürmüş eli sözlerini ve birden kafasında kanlar ve elinde bir poşet muşmulayla içeriye giren lokumumu.
O anı öyle iyi hatırlıyorum ki.Kaybetme korkumu,canımın acısını tamamen unutuşumu,kucağına atlayıp sana ne oldu peki deyişimi,bana sımsıkı sarılışını,doktorun içeri girip size de dikiş atmalıyız demesini...
Ama onun elimi hiç bırakmamasını sürekli yüzüme bakıp canının acısını bana ver deyişini...
Sicim gibi akıyor yaşlar...
"Canının acısını bana ver" diyorum.
"İçime doğmuştu sanki hissettim diyor,eve dönüp haberi aldığımda nasıl geldiğimi bilmiyorum,nasıl düştüğümü ve başımın nasıl yarıldığınıda."
"Dikişli dikişli dolaşmıştık beraber ve ben bir daha asla muşmula yemedim o günden sonra ve asla sana arkamı dönmedim ayrılırken hep yüzünden baktım arkandan değil" diyorum.
Biraz daha soluyor oksijenden.Su istiyor veriyorum yatağın kenarına oturtup elimden tutuyor...
"Her şeyin bir zamanı var lokumum.Zamanı geldiğinde kimse dur diyemez,ne kadar dikkatli olsakta ne kadar uğraşsakta bunu sakın unutma.Yaşadıklarından sonra ne kadar güçlü olduğunu biliyorum her şeyin üstesinden gelebileceğini,yenilmeyeceğini. Yokolmak,varolmaktan kolay biliyorsun.Artık hep hazırlıklı olmak zorundasın,yaşımız geliyor.İnanmadığımı biliyorsun ama eğer ben yanılmış olursam cehennemde zaten karşılacağız seninle
ve bize atılan her oduna küfür edeceğiz" diyor gülümseyerek.
Elini sıkıyorum,yanağından kocaman öpüyorum.
"Tamam lokum dedem" diyebiliyorum sadece.O anlıyor,o biliyor. Çünkü o öyledir.O ekmektir,ben kaymak.
Ama insan buna nasıl hazırlıklı olabilir ki,istesede..
6 yaşında kendi canımın derdini unutup onun canı için gözyaşı dökerken..Ve o günden sonra hep kendi canımı unutup onların canı için yaşamışken...Şimdi onun böyle canı yanarken ve ben acısını alamazken...
Yokolmak,varolmaktan kolay diyorum sürekli.

"Bir sigara içsek ne güzel olurdu şimdi" diyor gözleri hala kapalı uykuya dalmadan önce..
"Başlarım senin sigarana ben bile içmiyorum bak" diyorum.
Gözlerimizin içi birbirine gülümserken,gözlerini kapatıyor, uykusuna kaldığı yerden devam ediyor.
Ben yine nefesini kontrol ediyorum sürekli.