28 Ara 2011

yazmak ya da yazmamak işte bütün mesele bu

Hiç bir zaman yeni yılda şunu yapacağım,bunu yapacağım diyen biri olmadım.
Fakat bu sene diyorum.

-Sigarayı bırakacağım!
-Spora başlayacağım!
-Kahvaltı denen öğünü hayatıma sokacağım!
-Günde 20 bardak kahve içmeyeceğim!
-Erken yatıp,erken kalkacağım!
-Daha çok kitap okuyacağım!
-Daha çok fotoğraf çekeceğim!
-Sevdiklerimle daha çok ilgileneceğim!
-Kendimi gereksiz şeyler için üzmeyeceğim!
-Eve tıkılıp kalmayacağım!

Şimdilik aklıma gelenler bunlar.
Kendime daha çok özen göstereceğim açıkçası...
Ki bunu şimdiye kadar hiiiç yapmadım neredeyse.

--

Uzun bir süredir kimseyle iletişime geçesim yok. Yazasım hele hiç yok.
Hala babaannem giriyor rüyalarıma.
Hala vedalaşamadım sanırım.
Pazar günü W'nin ailesine gittik. Babası evi kapattılar mı diye sordu ve ben bir 5 saniye neden evi kapatacaklar ki diye düşündüm ve sonra düştü aklıma babaannemin öldüğü.
Neden bu kadar etkilendiğimi bilmiyorum. Neden bu kadar uzun sürdüğünü de...
Dedemin ve anneannemin sıra bizde demeleri de çok koydu bana.

Evet ek bir madde daha...
- Bu kadar duygusal olmayacağım.

--
Doktora gittim iki hafta önce. Ultrasonla tüm iç organlarıma baktı. Midem,akciğerim iflasın eşiğindeymiş.Ki zaten farkındayım... Bu kararlar biraz da bunun için alınıyor.
Aslında korkum yok öyle ölürüm ederim diye. Ama sürünmek çok ürkütüyor beni.
--

Yarın gece İzmir'e gidiyoruz.
Evimi özledim. Ailemi özledim. İzmir'i o kadar özledim mi bilmiyorum. İstanbul'da ki kadar çok özlemedim.
En sevdiğim özelliğim bu işte...
Yanımda sevdiğim insanlar olunca bana her yer çok güzel geliyor. 2 ay evden çıkmasam hiç farketmem biri söylediğinde bunun bilincine varırım sadece.
Kendi kendine yetebilmek önemli olan belki...
Ve ben çocukluğumdan beri kendi kendime yetebiliyorum.

Yeni bir madde daha geldi aklıma...

-Yazılanlar toparlanacak. Devam edilecek. Baktın olmayacak sıfırdan başlanacak. O daktilonun başına artık oturulacak.

--
Kendi kendime yetebiliyorum diyorum ama bazen kendimi o kadar yalnız hissediyorum ki.
Hem de evde tek başıma otururken değil böyle onlarca kişi bir aradayken...
Sanki hiç bir yere ait değilmişim, hiç bir yere uyamıyormuşum gibi.
Bu his geçmek bilmedi hiç...
Ve sanırım da hiç geçmeyecek hayat boyu.

-

6 Ara 2011

daha fazla parçalarıma ayrılamam derken hep daha fazla parçalanıyorum

Önce büyük büyük annemi kaybettim...
1 aralık günü ise babaannemi...

İçimde çok büyük bir boşluk var. Dolmayacağını bilmek ise en kötüsü...

Babaannem öldüğünde bu kadar etkileneceğimi, bu kadar üzüleceğimi hiç düşünmezdim. Ama 6 gündür dinmek bilmiyor yaşım.

Olduğum yerde,
siyah beyaz bir kareyim geçmişten.

Tek istediğim mağarama sinip,yüzyıllar boyunca uyumak.

Babaannem masallar anlatırdı bana küçükken... Öyle kimse bilmezdi kendi uyduruverirdi.
Ah bir hatırlayabilsem...


En kötüsüyse, bu günleri yalnız atlatmaya çalışmak.

ve üstüne üstlük ciğerlerimi üşütmüşüm.

öyle mutsuzum ki.
öyle yalnızım ki.

28 Eki 2011

benim canım arkadaşım anne oldu

:)
Ben bugün teyze oldum.

5 adımlık,minnacık bir odanın içinde yaşadık yıllarca...
Her şeyimizi paylaştık...Paramızı, yemeğimizi, içeceğimizi, kıyafetlerimizi, hayallerimizi, üzüntülerimizi, mutluluklarımızı....
Hepimiz ayrı diyarlara yol aldık. Hayallerimiz değişti yıllar içinde. Hayatlarımızdaki insanlar değişti, farklı insanlar girdi. Kırgınlıklarımız değişti, mutluluklarımız değişti, üzüntülerimiz değişti.
Bir tek biz değişmedik.
Biz,Üçümüz...
Farklı yerlerde yuvalar kurduk...
Evlendik.
İlk önce o evlendi.
Canım Özlem'im.
Öyle güzel bir anne oldun ki...
Başar'ımız girdi hayatımıza şimdi. Pamuk gibi çok güzel bir oğlan.
İçim içime sığmıyor.

Geçmişe döndüm sabah 08:30'dan itibaren.. Simge'm bir heyecan Özlem'i doğuma aldılar diye aradığında..
İlk geldiği gün,neşesi,ders çalışmaları, sabah kahvaltıları, gece çekimleri, danslar, gırgır şamatalar ah ahhhh...

Analı babalı büyüsün,nazarlar değmesin umarım.

Şimdi sıra Simge'de..
Sonra ise bende ;)

26 Eki 2011

yüreğim sıkışıyor

nasıl bir ekim bu ya nasıl bir ekim...
nasıl vurdu hepimizi.
hayat devam ediyor evet ama ben iki saatte bir ağlıyorum daha sonra tekrar toparlanıyorum sonra televizyonu açıyoruz ben yine başlıyorum ağlamaya.
W yasakladı haberlere bakmamı netten,tv'den.
Çok etkileniyorum ve daha sonra hasta oluyorum.

Bir çok etkinlik var herkes paylaştığı için ben paylaşmıyorum artık hiçbir link.
Facebook'tan ve twitter'dan yeterince paylaşımda bulunuyoruz.

Gölcük depreminde bir çok yakınını kaybetmiş biri olarak herkese dua ediyorum sürekli.


Embesil gibi yazdığımın farkındayım fakat şu an yine sinirlerim bozulmuş durumda!
Sen orada sana yardım etmeye çalışan askerlere nasıl tuzak kurabilirsin,nasıl katılaşmış, nasıl gözü kör olmuş bir insanlıktır bu!
Neyse ağzımı açmıyorum ben...
Çünkü küfürden başka bir şey çıkmıyor şu günlerde!

15 Eyl 2011

evlendim.

Evet,sonunda bende evliler kervanına katıldım,29 Temmuz 2011 tarihinde.
votka'mla yıllar süren can çekişmelerimizi sonunda nihayete erdirdik.
Üç katlı,bahçeli mütavaaazıı evimizde ev hanımlığının keyfini sürüyorum.
Bol bol okuyup,hala bir şeyler yazmaya çalışıyorum.
Anlaşılacağı gibi pek bir şey değişmedi.
Ve hala bir kısa film çekemedim ;)



17 Haz 2011

uykumun en tatlı yerine kazınmış silüeti

Düşüyorum tavşan deliğinden saliselerce...
Yere çarpıp,duruyorum sonra.
Ağaç kavuğundaki kapılardan geçebilmem için,
ne minik bir kurabiye var
ne minik bir şişe etrafta...
Umutsuzluğa kapılırken tam,
bir kapı açılıyor ardına kadar.

Uykumun en tatlı yerine kazınmış silüeti.

Çekinmeden gözlerimin içine bakabilmesiyle,
çelikten ördüğüm tevazum tuzla buz oluyor.
Zamanında yuttuğum her cümleyi;
safra olarak bırakıyorum ayakuçlarına.
Söylediklerinin aksine;
sahip olduğuma inanmadığım tüm gücüm tükeniyor
ve
aramızdaki bir adımlık mesafeyi okyanusmuş gibi aşarak,
dolanıyorum kollarına.
Hiçbir şey olmamış gibi sarıyor bedenimi.

Yutkunuyorum uzun bir süre.
Ama dudaklarımı aralayıp çıkaramıyorum sesimi.

Kahrolası bir rüya da bile soramıyorum...

Ömür boyu neden istemedin beni?

10 Haz 2011

ismim Toprak.Can veren Toprak.Yetiştiren Toprak.Gömen Toprak. '2'

Her şey sanki yavaşlatılıyordu bir el tarafından.Benim yan sandalyeye oturuşum,beni sahiplenen adamın karşı masaya doğru ilerlemesi,yumruğunu kaldırması,suratına indirmesi,ezilen eti,dudağının kenarından süzülmeye başlayan kan,yumruğu indiren adamın yere düşüp bayılması ve benim aynı anda kahkahalara boğulmam...
Herkes şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışırken,ikimiz kahkahalarla gülüyorduk karşılıklı masalarda birbirimizi yiyecekmiş gibi bakarken.Abartılı bir hareketle dilini çıkarıp dudağından süzülen kanı yalıyor.Tuttuğum nefesi bırakıyorum.
Yıllardır hüküm süren sonumun üç noktalarından biri işte böyle silinmiş oluyor.
O gece arkama yerleşip boğazımı sıkarak ulaştığı doyum sonrası daha net anladım ne kadar kaybolduğunu.O bir gezgin değildi. Suçluluk duygusunun s'si dolaşmıyordu bedeninde.Birbirimizi becerdiğimiz küf kokan minicik pansiyon odasının kapısına,kaçarcasına ulaşmaya çalışmayacaktı biraz sevgi hissedebilmek için.O,kalmaya gelmişti.
En yüzeysel haliyle O;av rolü yapan ama hiçbir zaman da avcı olamayacak kafası karışmış bir adamdı.Kararımı verip ayağa kalkıyorum ve giyiniyorum. Nefes almaktan, insanlardan, yaşadıklarımdan,kendime yaşattıklarımdan duyduğum bütün öfkeyi sesime yansıtarak 'iki gün sonra gel.' diyorum yüzüne bakmadan ve çıkıyorum odadan.
Gece lambalarının verdiği loş ışıkta topuklarımın sesiyle beraber yürürken birden durup,yukarı doğru bakıyorum ve gülümsüyorum.Az önce sol kolumda söndürdüğü sigaranın acısı içime işliyor.

Bir türlü vazgeçiremediğim o çok konuşması beni güldürüyor. Ağzına her vuruşumda daha da çoğalıyor kelimeleri. Duymamaya alıştım çoğu zaman söylediklerini.Yaşadıklarını hatırladığı ilk andan itibaren anlatıyor,tekrar tekrar.Hepsi benim anılarımmış gibi benimsedim artık.Gözümü kapattığımda;annesinin o çok sevdiği sütlacı yaparken tencereye koyduğu şekeri,babasının tütününü çarşafın içine koyup kıvırıp yalamasını, sevgilisinin altın buklelerinin omuzlarına dökülüşünü,sıkıcı iş arkadaşlarını ve götünü sikmek istediği patronunu görebiliyorum.
Normal bir ilişkiymiş gibi...
Beni yine ezberlediği(ya da ezberletildiği) kalıplara oturtmaya çalışıyor.Her gün görmeye çalışıyor,kıskançlık krizlerine giriyor,hiç açmadığım hediyeler yolluyor,sinemaya gitmek istiyor...Kısaca normal bir ilişkide ne yaşanıyorsa benimle yaşayabileceğini sanıyor.Bunu alamayınca yaptığını farkediyor ve kendine öfkeleniyor.Öfkesini,doymak bilmeyen sapkınlıklarıyla benden çıkarmaya çalışıyor.Bu kadar normal olmaya çalışırken,
kaçmaya çalıştığının normallik olduğunu sanması beni çıldırtıyor. Anlatmaya çalıştığımda dinlemiyor daha çok içiyor,etrafında kim varsa onunla kavgaya girişiyor ve yediği dayakla tatmin olup karşıma geçip mutlu mutlu sırıtıyor.

Bacaklarının arasına diz çökmüş kızı görmezden gelip yanındaki sandalyeye oturuyorum ve bacak bacak üstüne atıyorum. 'Bir türlü yontamadığım odun' diyorum bardağımı ona doğru kaldırıp bir yudum içerken.Bacak arasındaki benden belki on yaş küçük kız kafasını bana doğru çeviriyor ağzındaki dölü yutmaya çalışırken,gözleri fal taşı gibi açılıyor.'Kadınların senden korktuğunu unutmuşum' diyor kahkahasını atarken.'İnsanlar yaşamadıklarından korkar.' diyip kıza diğer yanımdaki sandalyeyi gösterip gülümsüyorum.Çekinerek oturuyor.Bir sigara yakıyorum;kıza doğru yaklaşıp çektiğim dumanı araladığı dudaklarından içeri üflüyorum,elimi eteğinin altına doğru kaydırırken.Derin bir iç çekiyor yan sandalyede.Kokusunu alıyorum her zaman ki gibi.Elimi geri çekip,içkime uzanıyorum.Bir yudumda bitirip,gözlerinin içine bakıyorum.
'Bu kadar normalleşebildin demek artık.'
Cevap vermiyor.Kız kalkıp gidiyor.Kapkaranlık bir boşluk oluşuyor etrafımızda.Yitip giden ruhların seslerini dinliyorum,duymak istediğim sesi duyamıyorum hep olduğu gibi.
'Yapamam,biliyorsun' diyor yutkunarak.
Gitmek için ayağa kalktığımda elime yapışıyor ve tekrar 'Yapamam' diyor. Bütün öfkemle elini itip üzerine doğru çöküyorum.Tekrar üzerime yerleşen sakinliğimle sanki dünya tarihine geçecek en önemli cümleyi söylermiş gibi 'Yaparsın' diyorum ve yanından uzaklaşıyorum arkama bile bakmadan.

Birlikte geçirdiğimiz her lanet an,unutmaya çalıştığım geçmişimle birlikte çöküyor üzerime.Kendi cehennemim beni artık kusuyor.Onun cehennemiyse hiç var olmadı.Bunu bildiği halde bilmemezlikten gelmek kolayına geliyor.En görkemli hayalini(artık benimde en görkemli hayalimdi) gerçekleştirip arkasında bırakmaya çalıştığı hayatına devam etmekten ödü kopuyor.Oysa o kadar basit ki.
Onu hayatıma soktuğumda böyle olacağını tahmin bile edemezdim.İkimizinde yitip gideceğinden o kadar emindim ki.Ama o lanet çenesiyle tüm hayatını içime döktüğünden beri, kendimi toparlayamıyorum.İçine sıçtığım kahrolası beynim zonklayıp duruyor.Özgürlüğümün iplerini eline alıp,kalan o tek noktayı da silmeli artık sonumdan.

'Tamam.'
Önümde beş dakika dikildikten sonra tamam diyor.Ayağa fırlayıp dudaklarına yapışıyorum ilk defa.Afallayıp ne yapacağını bilemiyor.Gülmeye başlıyorum.'Bu kadar tuhaf olmamalı' diyorum. 'Planlanmış olması bile yeterince tuhaf.' diyor,onu öpmemi kastettiğimi anlamamış gibi.Elinden tutup daha önce hiç kimseyi almadığım evime doğru sürüklemeye başlarken 'Ne zaman olacağını ben bilmiyorum' diyip göz kırpıyorum.Yürürken sakinleşip, heyecanlanmaya başladığını farkediyorum.Konuşuyor ama hiç dinlemiyorum.
Sırtımı yalıyor ben kapıyı açmaya çalışırken...Açılan kapıyı arkamızdan kapatıp,beni duvara yaslıyor.İki eliyle omuzlarımdan tutup 'Emin misin?' diye soruyor.Ellerinden kurtulup yatak odasına doğru yürüyorum;üstümü çıkartırken 'Sence?' diyorum.

Dört tarafı aynalarla dolu dikdörtgenim. Tam ortada yerde bir yatak var sadece. Üzerinde kıpkırmızı bir çarşaf ve tek bir tane siyah kılıflı bir yastık. Yatağın yanında da siyah çantasında, kemanım.
Koskoca evde sahibi olduğum tek şey o. Sahiplenmeyi sevmem ben hiç.
O gittikten bir kaç gün sonra öz suyumda boğulan can'ın yerine koydum onu.Bebeğim diye sevdiğim,içimde hala biraz da olsa his uyandırabilen O'ndan kalan tek mirasım.
Çalar mısın? diye soruyor gözleri parlayarak ilk farkedebildiği an. Elimdeki kanı üzerinden yırtarak çıkardığı gömleğine silip,uzanıyorum yavaşça çantaya.Kırılacakmış gibi özenle çıkartıyorum;arşeyi yatağın ucuna koyup,önce öpüyorum.Çok şaşırıyor bu hareketime.Beni ilk kez bu kadar duygu yüklü görüyor,kendime sinirleniyorum tek özel anımı onunla paylaştığım için ama çabuk geçiyor sinirim,bunu hep hatırlamalı.Ağzını açıp tam bir şey söyleyecekken sus! diye bağırıyorum.Bir köpek gibi siniyor hemen.Başka zaman olsa bu bana haz verirdi,ama elimde çocuğum varken değil. 'Saygılı olmayı öğren onun yanında ve sakın lanet penisini kaldırma!'
Arşeyi sağ elime alıp ayağa kalkıyorum.Yüzlerce ben benimle birlikte ayağa kalkıyor.Gözlerimin içine bakıyorum sadece.Çıplak bedenime bakan onu hiçe sayarken, kibirimle saçlarımı geriye doğru atıp bebeğimi boynuma koyuyorum.Bir ritüel olarak ilk önce yanağımla okşuyorum sonra gözlerimi kapatıp arşeyle telleri sevmeye başlıyorum.Rengarenk...
Gözlerimi açmadan yatağa çöküyorum.El yordamıyla çantayı bulup;son defa öpüp bebeğimi içine koyuyorum ezberlenmiş özenimle veda ederek.Fermuarın sesini dinliyorum kapanırken.
Gözlerimi açmadan hemen önce keskin bir acı kaplıyor heryerimi,çığlık atmıyorum.Beklenilenin tam tersi davranmak işlemiş damarlarıma.Ilık ılık göğüslerime doğru akarken,açıyorum gözlerimi.
Ağlıyor ve şaşırma sırasını bana bırakıyor.Gülmeye başlıyorum, ilk defa kollarımı uzatıp onu kucağıma çekerken.'Kıpkırmızı' diyor.Buğday rengi saçlarını sevmeye çalışıyorum yine ilk defa.
Çok değil az evvel(zaman kavramımı hatırlatmama gerek var mı?çok-az işte bu kadardı.) bir kadının bir adamın kasığını çizip emdiği kanla doyuma ulaşmasını yansıtan aynalar şimdi boğazından akan kanla kırmızıya boyanmış bir kadının bir adamın saçlarını okşamasını yansıtıyor.Ve ben bunu başka biriymişçesine izliyorum.
'Şaşırma gecesi.' diyebiliyorum ağzıma dolan kanla öksürürken.Mırıldanıyor.Bir kedi gibi. Aniden kollarımdan ayrılıp elleriyle yüzümü tutuyor ve kapanmaya başlayan gözlerimin içine bakıyor delirmiş gibi.
'Lanet olası travestinin boğazını kestiler' diye bağırıp hıçkırarak ağlamaya başlıyor tekrar sarıldığı kollarımda.