29 Haz 2010

deniz kokulu mumlar yaktık gecenin bir yarısı

ve etrafımızda mor lavantalar vardı,
kulaklarımızda still loving you.

sensiz bir kutunun
kapağına oturmuş
çökmesini bekliyorum
sessiz sedasız.

içime girdin
ve
iyileşti;
kabuklaşmış tüm yaralarım.

tenimde sadece
koku'n.
geçmesin.
geç-e-mesin.

daha sıkı sarıl.

24 Haz 2010

tutun'ama -yok'um

tutunacak bir şey arıyorum.
lazım olduğunda hiç olmaz zaten ortalarda.
yer sallanıyor,
gök dans ediyor;
ayaklarımın altında.
bu an,
o an ?
hayır değil.
daha var ayrılmaya.
biliyorum...
bir çok insan yüzü.
bir çok ses.
bir çok koku.
tutunacak tek bir cisim yok.
yer sert,
yer canımı acıtacak biliyorum.
ağzım kupkuru,
gözlerim bulanmış,kusuyor.
sesim;
her zamanki gibi çıkmıyor.
keşke yanımda olsan,
keşke yüzümden anlayıversen.

karanlık...

görmeyi beklediğim yüz değil
önümde belirginleşen yüz.
her zaman ki gibi.
bir yudum su,
iyi misin? soruları.
açılın hava alsın'lar.

ihtiyacım olan bu değil diye bağırmak istiyorum.
ihtiyacım olan;
onun kokusu,
onun elleri,
onun gözleri,
onun teni.

ama yok.
ellerim kelepçeli.
tek varolan,
karanlık.

19 Haz 2010

jilet

ellerim;
kan.
gözlerim;
kapalı.

üstü örtülmüş bir ayna,
tam karşımda.

baş parmağım
ve
işaret parmağıma
kıstırmışım.

bacaklarım.
önce biri,
sonra biri.
bastırmadan çok,
yavaşça.
düz ve boyuna.
sızıyor;
damla damla,
kelebekler
boğuluyor.

açmam hiç gözlerimi,
hele karşımda,
sadece ben varsam.

sadistliğimin dik alası,
kadınlığımdan kurtulmaya çalışmam.

sonuçsuz,
imkansız,
gereksiz.

derin bir yara.

baş parmağım
ve
işaret parmağıma
kıstırmışım.

sol gözümün hemen aşağısından
dudağıma..
bastırarak çok,hızlıca.
depderin,
nefretini kanırtırcasına.

hışımla çekilir hep,
o aynanın örtüsü.
gözlerimi hiç açmam.

baştan,
ayağa;
kıpkırmızı.
tatlı.
arzu'n yalamak.
ah o masum kaçışların.

baş parmağım
ve
işaret parmağıma
kıstırmışım.

sağ göğsümden
sol göğsüme,
geniş bir yuvarlak.
kararsızca,
hem yavaş hem hızlı,
bir ileri bir geri.

egonun zaferi;
kadınlığımdan kurtulmaya çalışmam.

içimde hiç büyümeyen çocuk.
ellerin boğazında,
ki kendisi çoktan boğulmuş
özsuyumda.

çarşaflar beyaz.
ben kıpkırmızı,
sen gölge.

şerefimize.

17 Haz 2010

turuncu mu turuncu japon balığı

şarap şişesine düşüp
boğulmuş
bir japon balığı.

fincanın dibinde kalan telve gibi
kapkarayım.
ortada hiçbir şekil yok.
yol yok.
kısmet yok.
haber yok.

ördüğüm seti yıktın
tüm sular gürül gürül
ellerim sırf çimento
yavaş yavaş kurumakta.

sonunu çok iyi bildiğim
bir filmi
oturup
tekrar tekrar izliyorum.

sen;
ölüyorsun
ben;
yaşıyorum.

bitti.

15 Haz 2010

gel


Hiç’in içindeyim,
Yüzümde kapkara bir peçe…

Yürüdüm…
Öyle çok yürüdüm ki;
Kesik kesik ayaklarım,
Yerlerde kıpkırmızı lekelerim.
Tutunmaya çalışırken,
Kırıldı hep tırnaklarım.
Çok yağmur yağdı,
Hep yüzümü çevirdim gökyüzüne;
Dilimi dışarı çıkardım
Tadının keyfine vardım.
Ve hep düştüm,
Gerçeklerin tam göbeğine.
Vaktinden çok önce yaşlan’dım,
Bir bir söndü
Gözlerimdeki fer.
Dudaklarımın kenarına yerleşti,
Çizgi gibi alaycı bir gülümseme.

Oturdum,
Sardım,
İçtim.

Hiç’in içindeyim,
Yokoluşu özümsercesine.
Özümsemeyi dilercesine.

Peçem bol,
Peçem gevşek.
Parmakların hep
O arada.

ama ne fark eder?

Hani hiç’tin?

Ne olur gel.

13 Haz 2010

-miş gibi - muş gibi


iç'im'in en iç'i...
hem bu kadar yakın olup
hem bu kadar uzak olmak
nasıl anlamsızlaştırıyor beni...
ihtiyacımız olan şeyi
inkar ederek
geçiriyoruz tüm günlerimizi.
kolunun koluma değmesini bekliyorum
yürürken.
hafifçe değiyor...
titriyor iç'im.
tekrarlansın hep,
onca yılın özlemini
geçirebilecekmiş gibi.
kimse yok,
sadece gözlerin.
tüm cümleler siliniyor dilimden,
bir tek terinin tuzu kalıyor damağımda.
kokuna mühürlenmiş bütün algılarım,
konuşuyorsun gözlerin gözlerimde.
kimbilir neler görüyorsun,
göz bebeklerimde.
ilk'miş gibi.
son'muş gibi.
hep,
-miş gibi -muş gibi.
düğüm düğüm;
ellerim,dudaklarım,gözlerim.
iki karış mesafede
can'ım.
iki karış mesafede
nefes'im.
cesaretim yok kapatmaya.
sağım,solum,önüm,arkam
sen.
ama ben hep sensizim.
hep bir dolu küfürlerim.
en çok bana.
ah evet en çok bana.
biliyorum.
kısılıp kalsam bu zaman diliminde,
hep aynı şarkı çalsa,
sen alsan elimi eline,
her yer sen olsa.
ve hiç geç'me'se...

8 Haz 2010

koku/n'm


bir ele
diğer elden
ne kadar çabuk
sinermiş
koku

rimelim
harita çizmekte yüzümde
ama
aynaya gidip bakmaya korkuyorum
ya çok netse?
ya gitmem gereken yolu
eksiksiz çizmişse?

alkol damarlarımda
balık gibi yine...
öyle çokta değil ama
bünyedeki balıklar
istekli olunca
yüzmeye;
ne havanın kötü olması,
ne de takviye kahveler işe yarıyor.

ey kendim
tıkasan kulaklarını
kaç yazar şimdi,
bağlasan gözlerini,
silinir mi o karanlıktan,
dudakların dokunmasada
bilmezler mi tadını,
ellerin dokunmasada,
bulmaz mı hiç yolunu.

kimin hoşuna gitmiş
senin gitsin gerçekler.
sen ancak otur,
hiç bitmeyen
yün yumağın ve 7 numara şişlerinle
örmeye devam et
boynuna geçirdiğin ilmeği...

ve örerken
hayal et.
boynunda nefesini hissettiğin
rüyanın.

7 Haz 2010

taş


Ağır ağır
Batıyorum
En dibe…

En doğru,
En düzgün,
En sıra dışı;
Yaptığım iş bu…

Batmak.
Ağır ağır.

Üzerine kustuğum
Kelimelerimden
Damla damla
Safra akıyor,
Artık.

Sus’ma’lı diyorum,
Yetme(z)di diyorsun.

Daha kaç sigara söndürebilirim?
Daha kaç gece bilinçaltımın renklerinde kaybolabilirim?

Hayal’etim;
Bulutlar kapladı bak
Dört bir yanı.
Geçmişin gölgesiyle
Bağladığımız yüzlerimizi
Çözemeyelim diye.

Yağmur da yağar belki,
Kendine saçma bir vaftiz
Misyonu üstlenerek.

Ve ben;
Saklandım,
En kuytu köşelerime,
Ne olur,
Ne olmaz diyerek.

Farkındayım,
Üzerine kustuğum kelimeleri
Bile çarşafa soktuğumun.

Yapacak bir şeyim
Var mı?

Tek elimde vicdanım,
Tek elimde hiç sönmeyen yangınım.