30 May 2009

one more cup of coffee

uyandı...güçlükle nefes alıyordu yine..umursamadı..bir sigara yaktı ve mutfağa doğru yol aldı..su ısıtma cihazının düğmesine tıkladı..Ağzında sigarası bir fincan alıp iki kaşık kahve koydu..Üstüne ısınan suyu...Sigarasını muslukta ıslatıp çöpe attı...Koltuğuna oturdu..Kahvesinden bir yudum aldı ve bir sigara daha yaktı..Gözleri o kadar acıyordu ki...Dün gece o kadar ağlamamalıydı...Kendime acımalarımdan kurtulmalıyım diye düşündü..Bir nefes duman...bir nefes kahve...Kendini güçsüz acınası beceriksiz tembel umutsuz umarsız bıkkın bitkin hissiz hissediyordu...

YETER dedi...sadece Yeter....

ve sigarasıyla kahvesine devam etti...

Amaçsız saçma sapan bir gün daha başlıyordu..

29 May 2009

yazmam gerekiyor yazmam gerekiyor

hayatım boyunca bana senden adam olmaz dediler...Ve ben sonunda hala adam olamadım...Gerçi geçen en yakın dostuma dediim gibi...Adam olmak çalıştığın iş değildir insan olmaktır ve sen gayette insansın duygulu duyarlı...Ama sanırım ben fazlasıyla duygulu ve duyarlıyım..Neden böyle bir giriş yaptığımı gerçekten bilmiyorum...Aslında giriş yaptıktan sonra gelişme ve sonuç bölümünü nasıl yapacağımı da bilmiyorum...

Şu an gerçekten bilmiyorum insanıyım...Hiçbir şey bilmiyorum...Hiçbir şey hissetmiyorum..Öyle sabah yat öğlen kalk takıl otur izle modunda takılıyorum...Memnuniyetsiz değilim..Lakin  4 senedir sürekli koşturmaca içindeyim..Sürekli setlerde montajlarda sabahlamalar sürekli bir yayın paniği sürekli  sürekli sürekli...Birden böyle olunca...Kendimi hep sabah eve gelmiş ve off günümde gibi hissediyorum..Bu yüzden olabildiğince düşüncesiz geçiriyorum... kocamaaan bir hiiiiççç yapıyorum hep..

sanırım ben bu yazıyı toparlayamayacağım o yüzden en iyisi parmaklarımı klavyeden çekmek ve daha fazla harf katliamı yapmamak..

öperim kendimi ;)

25 May 2009

8760. günüm


bu dünyada ki 8760. günüm...

başka ne isteyebilirim ki hayattan...

ailem yanımda sevdiklerim yanımda...

mutlu ve huzurluyum...

her şey böyle devam etsin...

sevdiklerim mutlu olsun huzurlu olsun güzel olsun

üüüüüüüüüüüüüüüüffffffffffffffffffffffffffffffffffffffff

(ve mumlar söner..)

22 May 2009

Antidepresan "Le fabuleux destin d'Amélie Poulain"


Dün gece saat 02:00 gibiydi..Uykum yoktu sevgilim işe gidecekti ve uyuyacaktı.Benimse film koyup izlerken uykuya dalmam gerekiyordu...Bir kitaplık dolusu DVD içinden ve bir bilgisayar dolusu film içinden hiçbirini seçemedim..Çünkü neredeyse hepsini izlemiştim izlemediklerimse büyük ihtimal gerilim,korku,şiddet içerikli filmlerdi. Ve o da ne ? Elime bir cd takıldı...

Le fabuleux destin d'Amélie Poulain....Ah evet evet kesinlikle tekrar izlemeliyim dedim...Ve koydum...Yann Tiersen'ın eşsiz müziği eşliğinde başladı film..Kopuk kopuk geçmişime döndüm.. Birlikte oynayabileceğim bir kardeş için dualar ettiğim...Sokakta ki çocuklarla oynayamadığım.. Babamı çok çok az gördüğüm...Annemin çocukluğuma damgasını vuran despotluğu..Hayal dünyalarım...Amelie gibi saçımı kestirdiğim..

2001 yapımı bu filmi hala oturup nasıl izleyebiliyoruz biz kızlar? (Erkekler de denenmiştir 3. seferden sonra ohaaaaa yine mi ? Yok artık bir kez daha katlanamam nidaları eşliğinde başka filmler seçilmiştir.)

Bir kere ben Fransa'ya gitmek istemeyen bir kız tanımadım...Her kızın kesinlikle bir Paris tutkusu var...Nedendir bilmiyorum...Fransa-Paris-Aşk üçlemesi içinde büyüyoruz biz biraz.. Edindiğimiz her sevgiliyle Paris'e gitme hayalleri...Fransızca öğrenme çabaları...Hayaller hayaller hayalleeeerr...Film ilk önce biz kızları bu noktada vuruyor sanırım...

""Detay Manyakları"" biz kadınlar...

evet biz insankızları deliler gibi detaycıyızdır...Her detaya anlamlar yükler göremeyenlere(ki insanoğludur bu hep) çıldırır detaylarla bir bütün oluştururuz.. Bu filmin bizi sıkmamasının her seferinde tekrar sıkılmadan izleyebilmemizin tek bir nedeni var..Detaylar...Amelie gizli ayrıntılarda yaşayan,ayrıntıları yaşatan bir kız..Bizim gibi...Sanki biz..Abuk ve sabuk..Şuan acaba kaç çift orgazm oluyoru merak eden,elini mercimek torbasına sokup rahatlayan,kendini unutup başkalarına iyilikler eden,film izlerken camda gezen sineği görebilen,kirazdan küpe yapan,çilekleri on parmağına takıp yiyen hiç büyüyememiş ve sanırım büyümeyecek biri Amelie...daha önce de dediğim gibi aynı biz....

Sürekli şikayet eden,hiç memnun olmayan,bir şeyleri elde etmek için deliler gibi çalışan, kendi olamadığı için sürekli ağıtlar yakan,elleri hep boş dönen,çalışan çalışan çalışan,kendine vakit ayıramayan,istediklerini yapamayan,depresyona girip çıkan girip çıkan,aşkı yakalayamayan, yakaladığını sandığında hep bir bokluk olan,mutlu olduğunda hep bir huzursuzluk çıkacakmış gibi hisseden,modern dünya içinde boğulmuş bizler için bu film bir antidepresan...İzlediğimiz her seferde...içimiz de kelebekler kıpırdıyor..Pembe dünyalarımızın kapıları açılıyor..Daha mutlu,daha huzurlu,daha bir kendimiz oluyoruz...

Jean Pierre Jeunet...İkinci yönetmenimdir kendileri listemde...Amelie benim der kendileri...Film Jeunet'in yıllarca aldığı notlardan,gördüğü hikayelerden oluşmuştur..Ki bu da filmin bu kadar içimize işlemesi için bir sebep oluşturuyor..Jeunet, benim gözümde gözünü kullanabilen çevresinde ki tüm detayları yakalayabilen ve bunu çarpıcı bir biçimde ekrana yansıtabilen karşısında secdeye yatmak istediğim bir Fransız yönetmen...(burda sözü kısa keseceğim çünkü az sonra kurguya,ışığa,renklere,görüntü yönetmenine,oyunculara da sarabilirim..kendimi üniversite günlerimde çözümleme yapıyor gibi hissettim..)

Gelelim Yann Tiersen...Muhteşem müzikler...Her sahneye damgasını vuran eşşiz melodiler.. Kaçımız yalnız kaldığımız bir günde kendini pembe bir dünyanın içine sokmak için Amelie'nin sountrackini koyup kendinden geçmiyor?Büyülü bir dünya yaratıyor sanki Tiersen notalarıyla içinden çıkmak istemediğimiz..Uçuyor gibi...o kadar bambaşka ki..O kadar büyülü ki..Yann Tiersen'ı hayatımıza soktuğu için bile Amelie'ye teşekkür edebiliriz bence...(şahsen ben filmden önce hiç dinlememiştim...)

sözün kısası... dün gece ""Le fabuleux destin d'Amélie Poulain""" izledim...

Rüya gördüm..

Alt komşumun anahtarını alıp ona küçük tuzaklar hazırlıyordum çevresine iyi davransın diye..Birbirlerinin dikkatini bile çekmeyen iki insanı birbirine aşık ediyordum..Dışarı çıkamayan yaşlı bir amcaya hayatımı yaşayacağımı fısıldıyordum..Kendi oyunlarımın içinde aşık olduğum adama yanağımı gösteriyordum öpsün diye..Kulaklarımda kirazdan küpeler vardı..Fonda ""comptine d’un autre été l’après midi"" çalıyordu...Annemi özlemiştim..Hala bir kardeşim yoktu..Hayatımı eskitilmiş bir mektup kağıdına yazıyordum yıllar sonra birileri okusun diye..Deniz kokusu vardı...Bulutlar tek boynuzlu at şeklindeydi..Elimde bir fotoğraf makinesi vardı..Ve ben daldan dala atlıyordum...

18 May 2009

ne güzel İstanbul

midem yanıyor...yine bir balkon...hava sıcak..rüzgar fazla..

yazmak için yazıyorum sadece...

nedense...

15 May 2009

sanırım ben hiç büyümedim

Şimdi ben şurda oturmuş geçmişin içinde debeleniyorum ya ve farkediyorum ya hiç büyümediğimi...iyi bir şey mi yapıyorum kötü bir şey mi bilmiyorum...Yıllar geçiyor ama ben hep çocuk kalıyorum bu evde...

Yıllar geçiyor ve ben küçüldükçe küçülüyorum bu evde...Hala ayağımda kırmızı rugan pabuçlarım,hala üstümde çiçekli eteğim ve üstüm,Hala saçlarım amerikan traşı ve kuyruğum var..Hala parlıyor gözlerim..Hala safım ben..Hala herkese güvenen inanan...Her şeyi istediği zaman değiştirebileceğini sanan...Hala ailesine büyük adam olacağını ispatlamaya çalışan ve hala deliler gibi önemsenen...

Gözlerimde yaşlar birikti... Ben gerçekten ama gerçekten çok güçlü biriyim...Kendimi soktuğum her bataklığın içinden kendim kendimi çıkarttım...Yardımsız..Tek başıma...

Çok yordular beni..çok üzdüler..hep gittiler..bıraktılar..bittiler...

aslında uzun uzun yazmak istiyorum...Ama sonra ne gerek var diyorum...Yazacağımda ne olacak..Kalp kanatmaktan başka elime ne geçicek...

Hayatım da belki de ilk kez kendimim...Belki de ilk kez cesurum..belki de ilk kez güçlüyüm...

Selam olsun geçmişim..Ne olursa olsun güzelmiş her şey...Yaşanmış ve bitmiş...Tıpkı hayat gibi.. Tıpkı doğmak ve ölmek gibi...

12 May 2009

izmir'in dağlarında çiçekler açar

sakin huzurlu mutlu... biraz eksik..biraz hüzünlü...

İzmir...büyüdüğüm...her sancımı yaşayan güzel memleketim..

balkondayım şuan da...mis gibi orman kokuyor...ailemin şefkatlı kolları arasındayım...hiç değişmeyen hep kucaklayan ailem..

ne zor günler yaşadık biz benim sayemde..ne günler atlattık..ama hepsini aştık...büyüdüm..ailemin hep arkamda olduğunu öğrendim...

neyse...

hüzün yapmayalım...bu şehir bana yeterince hüzün hatırlatıyor...her sokağında her köşesinde geçmişim saklı...

seviyorum seni İzmir...en kısa süre de geleceğiz... müstakbel eşimle...geleceğiz ve yerleşeceğiz...tüm sevgimizle...tüm hayallerimizle..

şimdilik bu kadar...

8 May 2009

rulokat

balkonumdayım..Karşımda 4 cami..Eminönü..Avrupa Yakası...Haydarpaşa...Rıhtım...Martılar..Kadıköy-Eminönü-Kadıköy-Beşiktaş seferini yapan vapurlar...Mor fincanımda kahvem...Dolu bir kafam...Az önce tepemde 2 martı kavga etti..Şövalemi balkona çıkartıp resim yapmak istiyorum..Akşam'da otobüse binip İzmir'e gitmek..Tonla iş başvurusu yaptım...Ama hiç çalışma isteğim yok..Garip....Hiçbir şey yapma isteği yok içimde..Yatıp saatlerce tavana bakabilecek kapasitedeyim..OOOffffffffff hiçbir şey bilmiyorum...İçim mi sıkılıyor..Yoksa bir uğraşım yokta ondan mı böyleyim..Bilmiyorum...

Ailemi çok özledim...Tek bildiğim bu..Ve onlarla olmak istiyorum sadece...

İzmir'den yazarım...

5 May 2009

kutsal bir şey

"bu hayat benim ister altında kalırım ister üstüne çıkarım diye düşünüyorum ki sanırım doğruyum"

biraz önce çok sevdiğim bir arkadaşıma msn'de böyle yazdım... ne kadar bok olsa da hayat;hep süprizlerle dolu ve kutsal bir şey..kıymet bilmeli!

evde olmak ya da olmamak

yatmak ya da yatmamak işte bütün mesele bu :)

evimde olmak öyle güzel ki...dünyanın en huzurlu en sakin en rahat kişisi şu an benim...yetiştirilmesi gereken reklam filmleri yok ordan oraya koşuşturma yok dedikodu yok kafamın içine giren saçma sapan konuşmalar yok :)shake,shake senora eşliğinde kahvemi yudumlarken yazmanın keyfi sonsuzmuş :D:Dbekleyen bulaşıkları ,düzeltilecek kıyafet dolaplarını saymazsak tabi ki :D:D:D

yarın Ntv'den biriyle telefonda konuşacağım...Umarım olumlu geçer..Çok fazla istemiyorum ama güzel olabilir..Fazla hayale kapılmamak en iyisi..

4 tane sigaram kaldı...Bulaşıkları yıkamalı çıkıp sigara almalı biraz kendime bakım yapmalıyım sanırım...Ama üşeniyorum..Keşke bugünü üşengeçlik günü ilan edebilseydik..

kikikiikikikiiki  arrivederciiiiiiiiiii

yaklaşık 2 saat sonra...

mutfakta geçen bir gün kadar mutluluk verici bir şey olamaz..bulaşıkları yıkadım mikrodalganın içi bok gibiymiş onu temizledim dolapları düzelttim mi ki yok düzeltmedim :Pp ocağı ovdum..ellerim bumburuşuk oldu..Tıpkı saatlerce küvette kalmış gibi...

"annnnee dahaaa çıkaamaaamm ellerrriiim buruşmadııı bileeee"..

hiç büyümesek ne güzel olurdu insanlar elele tutuşur hayat bayram olurdu :)

1 May 2009

free as a bird

bir the beatles parçası mıydı?
şu an sadece benim...
kuşlar kadar özgür...
çünkü işinden ayrıldı..evet işimden ayrıldım..
daha fazla kendimden fedakarlık yapamadım...daha fazla güvensiz pısırık olamazdım...
aniden birden bire olacağını biliyordum...
Sesçiler ve ben...aynı anda...
içim o kadar acıyor ki...Bu kadar sene çalıştıktan sonra hakedileni alamadığımız için..
Hiçbir şey değişmediği için...Ağlayamıyorum bile..
Şimdi ben ne yapıcam? sorusunu sormadan...hissiz,duygusuz...ama rahat mı rahat olarak devam ediyorum nefes almaya...
başka bir zaman daha uzun yazarım ama şimdi gitmem gerek...İçeriye...yemekteyiz izlemeye...
Çünkü bıkkın moralman yıkılmış bir surat istemiyorum bu evde..
Çünkü hala neler olup bittiğinin ben bile farkında değillim..
Sadece...
kuşlar kadar özgürüm...