30 Mar 2010

ya-za-mı-yor-um!!!

4 ay bitti kaldı 11 ay...
bir de ben artık yazı yazamıyorum...Gerçekten yazamıyorum..Nedenini çok merak ediyorum...

------
şimdiki zamanda yaşamamayı sağlayan eylem. ya geçmişi düşünürsünüz ya geleceği. geçmişteki anılarda kaybolursunuz gün gelir, gün gelir hayallere dalarsınız geleceğe dair. mektuplar yazarsınız. cevaplar beklersiniz . her gün posta kutusuna bakarsınız.
'bugün 90. günü ,onu görmeye gitmeme 34 gün var' demektir.

platonik aşktır.

onsuz bişey yapmak gelmez içinizden. ev kuşu olursunuz.
ona anlatmak istediğiniz şeyleri paylaşmak istediklerinizi her gün mail olarak ona yazarsınız.
her şeyi maillerde anlatınca gerçek mektupta yazacak bişeyler kalmaz.
ama herkes de size gerçek mektup yaz onu defalarca okur der..
hiç bitmeyecek gibi gelir beklemek.
bazen ne çabuk geçmiş günler dersiniz bazen daha bir sürü gün daha var dersiniz.
kafa karışır algı bozulur.
ama o yanınızda olmasa bile her şeyi onunla yaşarsınız.
daha önce anladığınızı sandığınız, insanlara "allah kavuştursun" derken acılarını paylaştığınıza inandığınız, fakat ancak ve ancak kendi başınıza geldiğinde ne olduğunu tüm ağırlığı ve uçsuz karanlığıyla kavrayabildiğiniz durum.
önce gideceği güne kadar yanında çektiğiniz acıları, en büyüğü sanırsınız ; bir türlü doyamaz, o ısıyı stoklarsınız.. yüzünden binlerce kare fotoğraf çekersiniz gözlerinizle..

sonra ertesi günden itibaren başlayan o tuhaf kıvranış, algılayamama, hissizleşme.. her an anahtarını sokup kapıyı açıverecekmiş ya da yan odadan gözleri uykulu çıkıverecekmiş, boşalan fincanını uzatıp kedi misali bakıverecekmiş gibi beklentilerle dolu yanılsamalar.. çiftten çifte, bekleyenden bekleyene, yaşanmışlıktan yaşanmışlığa fark var elbet, en önemli ayrım bu hissedilen boşluk kıyasında. evde, sokakta hatta şehirde onsuz yaptığınız hiçbirşey yoksa, 24 saatiniz birlikte geçmişse ve seneler dökmüşseniz ortaya, eh biraz da saplantılı bir bağlılığınız varsa, işte o zaman işiniz yaş. eve dönüp çıkardığı terliği yerinden oynatamadan günler geçer, yastığındaki yüzünün izi kaybolmasın diye yastık korumaya alınır, çay içtiği bardak yerinden kaldırılmaz, çay küflenir nihayetinde..

ilk geceden beraberce korkmuşsunuzdur, ve siz de uyuyamazsınız o gece, o gözünü kırpabildi mi diye..
sonrası da geçmek bilmez. algıda seçicilik tavana vurur, daha önce dikkat etmediğiniz asker haberleri yüzünden televizyon açamaz olur, yolda yanınızdan geçip giden askerlere "allah sabır versin" derken bulursunuz kendinizi.
tek emin olduğunuz geçmişinizdir, sırtınızı ona dayar, belirsiz geleceğe dair planlar yaparsınız. hırs olur biraz içinizde bu bekleyiş, bu arada yapmanız gerekenler adına. güçlü olmalıyım diye kendinizi zorlar, ama sıklıkla vurup geçen zayıflık hissine aldırmamaya çalışırsınız.

"aldatmaya en meyilli kadın" bakışlarına inat, daha bir gururla şafak kartını karalarsınız.
neticede bazılarının dediği gibi, gerçekten dopdolu bir yürekle beklenir ve sonunda vuslata erilirse, kimilerinin "her kadına nasip olmaz asker beklemek" cümlesini kendinize ispatlarsınız.

(sourtimes)

21 Mar 2010

ya düşersem

güneş batmadan hemen önce uzandım pencerenin koluna kapatmak için...Penceremin hemen önünde ki ağaca kuşlar tünemiş..Ne kadar güzel dedim birlikte tünemişler.Sonra düşündüm.Benim gibi sıkışıp kalmamışlar tek başlarına, ben tünediğim yerden düşsem düştüğümü kim farkedecek ki?

17 Mar 2010

özlemekten daha zor bir şey yokmuş

uzun bir gece...Alsancak'ta yuvarlanan bir kaç(ya da bir çok) kadehten sonra eve dönüş..
Sessiz sakin ve yalnız bir ev...
Saatlerdir oturmuş bilgisayarın karşısında fotoğrafına bakıyorum..Sanki içinden çıkıp sımsıkı saracaksın beni kollarında...
O kadar gerçek ki şu an..O kadar duygulu...
2 atasözü arasındayım.."davulun sesi uzaktan hoş gelir" ve "insanoğlu yanındakinin değerini o yokken anlar".2.'sinin atasözü olup olmadığından şu saatte şu kafayla pek emin değilim ama olsun artık o kadar..
Şimdi sen yoksun ya sanki %70'i sudan oluşan vücudum buharlaşıyor yavaş yavaş...Gözlerim baktığı yeri renkli görmüyor.Hep siyah beyaz her şey. Renkli gördüğümde etrafı kendimi bir garip hissediyorum sanki sana ihanet ediyormuş gibi.Biliyorum yanımda olsan kocaman bir derdin bana...Ama öyle değil işte..
Nasıl davranmam gerektiği hakkında hiçbir şey bilmiyorum şuan...Senin nasıl tepki vereceğin konusunda..Evet evet biliyorum yine her zaman ki gibi gereksiz düşünüyorum ama düşünmeden duramıyorum.
Sen yoksun ya şimdi ben hiç kahve içmiyorum..Tamam tamam içiyorum ama günde 1 ya da 2 fincan...Sigara desen 2 paketten günde 10'a düşürdüm..Pek müzikte dinlemiyorum..Sanki her şeyin hatırası var sanki hepsi acıtıyor...Pek uyuduğumda söylenemez tüm gece ve sabah ayaktayım öğlene doğru bir kaç saat uyudun uyudun seninle beraber hep nöbetteyim anlayacağın...
Sen gittin ya...Ben sevgilimi kaybetmedim en çok...Ve bilirsin ben şapur şupur olmaktan pek hazetmem.Ben en çok dostumu kaybetmenin acısını yaşıyorum şuan...Beni en çok acıtan boşluk belki de o...Omzunda saatlerce ağlayabildiğim,gerekli gereksiz kafasını boş cümlelerimle şişirdiğim,eğlendiğim,içtiğim,hep ama hep yanımda olan...
Ne kadar zormuş dayanmak...Ne kadar zormuş alışmaya alışmak...
İkiz gibi olmuşuz sanki.Birinin parmağına bir şey batsa diğerinin canı acır ya..İşte biz öyle olmuşuz yıllardır...Bu iyi mi kötü mü şuan hiç bilemiyorum.
Yokluğun bana çok acı veriyor.Her geçen gün,her geçen saat,her geçen dakika içimde bir yerlere batıyor.Canım acıyor sürekli...Buharlaşan su içimde kocaman bir boşluk yaratıyor.Yaptığım hiçbir şeyden keyif alamıyorum..Kitap okuyorum,dizi seyrediyorum,film izliyorum,bir yerlere gidiyorum,yeni şeyler öğreniyorum.Ama hiç biri beni mutlu etmeye yetmiyor.Çünkü kimseyle konuşamıyorum bunları kimseyle paylaşamıyorum.Bunu yapsam da kimse senin gösterdiğin ilgiyi göstermiyor..İlgilenmese de ilgileniyormuş gibi yapmıyor.Yüzünde şapşal bir ifadeyle hayran hayran izlemiyor ben konuşurken.
Sanki her an biri yanımda duruyor ve etime iğne batırıyor hadi ağla ağla ağla diye..
Her şey çok mu kötü..tabi ki hayır.Biliyorsun ailemin ne kadar rahat olduğunu,beni ne kadar çok sevdiklerini..Ama olmuyor ki öyle bir yer etmişsin ki öyle bir elim kolum gözüm olmuşsun ki dolduramıyor hiçbiri o boşluğu...
Şimdi şurda durmuş gözümden akan yaşlara yan tarafta duran fotoğrafınla biliyorum çok kızıyorsun bana...Beni üzüyorsun ama Esther çocuk gibi davranıyorsun ben hep yanındayım ben de seni çok özlüyorum seni çok iyi anlıyorum ama yapabileceğimiz hiçbir şey yok 1 sene sonra yanında olucam ve her şey çok güzel olacak diyorsun..
Ama..ama ben söz geçiremiyorum ki kendime...
Sen yanımdayken.... Hiç düşünmedim ki ben bir gün sen olmadığında nasıl uyurum diye...
Hiç ama hiç hazır değilmişim ben sensiz olmaya...Hiç düşünmemişim onsuz ne yaparım diye...
Ağlasam,zırlasam,kendimi paralasam ne fayda şimdi..
Ne geliyor elimden gecenin bilmem kaçında ağlamaktan başka..
En kötüsü de böyle birden bire aniden güçsüz olmak..Benim seni avutacağım yerde senin beni taa oralardan avutman.
Herkes bana kızardı hatırlıyor musun çok soğuksun neden ona karşı böyle davranıyorsun diye..Herkes senin bana ne kadar düşkün olduğunu benimse sen olmadan da hayatıma devam edebileceğimi düşünürdü.Ama biz hep bilirdik ya asıl sen bensiz hayatına devam edebilirdin ama ben sensiz bir hiç olurdum...Ama sen hep bilirdin ben çoğu fırtınamı sessiz sedasız içimde yaşardım kapalı kutu gibi...
Ama şimdi birinin bir şey söylemesi yetiyor.Ve ben çeşme gibi akan gözler ve bir burunla odama yollanıyorum.Çok ama çok güçsüzüm ve sürekli patlamaya hazır bir gözyaşı bombası gibiyim...
Ve daha seni görmeyeli 2 ay 14 gün oldu işin komiği belki 3 senede bundan daha az ayrı kalmış olmamız.
İnsan bağımlı olmamalı derdim ya sana.. ah ne salakmışım asıl ben bağımlıymışım da haberim yokmuş..
Bilmiyorum..Şuan ne yazdığım hakkında bile bir fikrim yok.
sanki sen yanımdayken hiçbir şeyin değerini bilememişim ve seni çok üzmüşüm gibi geliyor.ve eğer seni bu şekilde kaybedersem hayatım boyunca toparlayamayacakmışım gibi..Evet şuan bir daha aldım biliyorum..
Daha çok var be aşkım gerçekten çok var nasıl dayanır ki insan buna...

Seni öyle çok özledim ki...Dünyada ki hiçbir kelime bu duyguyu anlatamaz.Ne kadar çabalarsam çabalayayım ne kadar uğraşırsam uğraşayım..Şu an hissettiklerimi anlatamam o yüzden bence en iyisi zırlamayı kesmek ve uyumaya çalışmak...

ben seni ne çok ama ne çok severmişim...

14 Mar 2010

koza

"yazacak neyim var ki buradayım?
o kadar yalnızım ki kendim bile kaçmaya çalışıyor yanımdan.."

wotka'm asker'de.İzmir'e döndüm.Bütün hayatım karman ve çorman. Burada,evimde hiçbir şey bıraktığım gibi değil.Ya da ben değiştim,bilmiyorum. Ege tv'ye gittim.İstanbul'da aldığımın kat be kat altında paraya çalışmaya razı olmama rağmen,hatta stajyer pozisyonunda bile çalışmaya razı olmama rağmen...Saçma bir şekilde,evraklarımı hazırlamamı söylediler ve daha sonra vazgeçtiler.Göt gibi kaldım.Çalışmaya çok meraklı değilim zaten..Gece yatmaz sabah kalkmaz pozisyonunda günleri geçiriyorum. Bizimkiler anlayışlı çok şükür,yoksa çıldırabilirdim.Ki gidiş onu gösteriyor.

13 Mar 2010

uyumak istiyorum

Pamuk prensesin prensine kavuştuğu,uyuyan güzelin bir öpücükle sonsuz uykusundan uyandığı,kibritçi kızın ısınmak için kibritlerine ihtiyaç duymadığı,rapunzelin o kulenin tepesinden cadı büyük annesini aşağıya ittiriverdiği,hansel'le gratel'in hiç aç kalmayıp o pastadan evi hiç görmedikleri;her şeyin acıdan,umutsuzluktan uzak olduğu karmakarışık bir masal anlatır mısın bana saçlarımı okşarken?
uyumak istiyorum sadece uyuyabilmek istiyorum düşünmeden, kafamda kurmadan....