26 Nis 2010

üçyüzaltmış derecenin alt'ama'ma'sı

alkol damarları akvaryum bellemiş
balık gibi yüzüyor...
her geçen saatte
akvaryuma daha fazla balık doluyor...
her an tepki vermeye hazır kaslar
tepkisizlik içinde boğulmaya başlamış..
diller yalpalayıp boşvermiş artık cümle kurmayı...
mantık devreden çıkmış,
hiç tanımadığın adamların/kadınların ellerinde ellerini
bulmaya başlamış herkes...
Mekanlar kesmemiş
başka mekanlara doğru yol alınmaya başlanmış...
işte tam o anda
her şey durmuş...
zaman-mekan-yer-insanlar hiç bir şey kalmamış...
slowmotion bir şekilde geçermiş gerçekten insanın bütün anıları
aklından o kısacık anda...
görmeyi istemeyeceğin ne kadar şey varsa görürmüşsün...
kiremit tozlarına bulanmış ellerim bak
yaptığım çamurdan pastayı kaplıyorum...
deliler gibi kulaç atıyorum,önümde 1 saniyelik mesafe
evet daha hızlı kulaç at,bedenini fırlat kapa o 1 saniyeyi
ve tak madalyayı boynuna...
küfür etmemelisin o yumruğu o çocuğun suratına atmamalısın,
bak geçirdi boynundaki çapayı kafana,her yer kan içinde...
ne olmuş yakın arkadaşın hoşlandığın çocukla çıkıyorsa o hala en yakın arkadaşın ki nefret etmemelisin ondan...





ve tiradın burda biter...
evet kazanacaksın o sınavı ve sahne tozundan ayrılamayacaksın emin ol buna hocalar sana bayıldı...
Ama baba sahne tozu yutanlar boş beleş insanlar değildir.Hayır değildir.Mümkünse görüşmeyelim baba,nefret ediyorum senden...
Şebnem Ferah beni sevmezsen yağmurları sev diyor ellerim ellerinde doğum günüm..bağımsızlığımın ilk günü...Ve seninle ilk günüm..ah ne mutlu,ne sarhoş,ne bencilim...
Pasaporttayız bak..iki yumruk bir tekme geliyor senden bana.
Dudağım şiş,başım şiş,bacağım mosmor...Köpeğim ama sana..
attığın sopayı koşup tekrar sana geri getirmekten vazgeçmiyorum..
Küçücük odadayım..Vizeler mi var finaller mi? Kızın teki arıyor..Aldatıldım..Evet evet..bende sonunda aldatıldım..
Ama ilk benim seni aldattığımı öğrenemeyeceksin hiç bir zaman...
Annemin kollarındayım ya...Ne gelirse gelsin..Su içinde yüzüyor sanki tekrar bedenim...
Tatlı,sevimli olan sensin ben soğuk uyuz mendebur olanım diyor adam kilometreler öteden,yetiştirmeye çalıştığın projenle uğraşıyorken sen montaj masasının başında...
Hayır sen tatlı sevimli bir kedisin diyorum içinden gülümseyerek...
Deri mont,üsküdar,kız kulesi,sıcacık eller,kalbi kocaman bir adam,vega,bira ve ...
Soğuk bir otobüs camına dayalı alnım,ışıklar geçiyor hızla..
lastik izlerinin bol olduğu asfaltlar...ve sıcacık bir gülüş kollarımda...
Beyazlar içindeyim bak,üşüyorum...Ne çok isterdim yanımda olmanı ve ellerimden tutmanı..Bak aşkımız uçup gidiyor içimden..İki damla akıyor gözlerimden...O kadar..Hiç ağlayamıyorum...Buz kesiyorum...
Mavi saçlarım uçları kıpkırmızı...Kafamda kepim...ellerimde İstanbul hayallerim...
Köleyim ben..sistem kölesi..
Mavi gözleri,elleri,dudakları,hayalleri...benden sonra tanıdığım en saf,en hesapsız kitapsız insan hayatımda...Sıcacık yanı...
Ah bu ağacı kesmesinler ve ben hep dinleneyim gölgesinde...
üçyüzaltmış derece dönüyorum havada.
hayatım üçyüzaltmış defa geçiyor gözlerimden,
ellerimden,
yüreğimden...
bitti mi?
diye bağırıyor birileri...
Dedim ya birileri...
Hafızam geçmişte..
şimdi yok..
gelecek yok...
bırakın beni uyuyayım diyorum..Uyumak çok güzel..
Bak bir daha açılmayacak gözlerim biliyorum diyorum...
Yıldızlar ne çokmuş aslında...
kendine gel diyorlar.
Açıyorum gözlerimi
var mı bir bira daha diyorum...
ters dönmüş arabanın yanında sırt üstü uzanmışız dört kişi..
kahkaha atmaya başlıyoruz.
deliler gibi gülüyoruz.
sigara istedi canım diyor biri
yine gülüyoruz...
sıçtınız film şeridime diyorum..
gülüyorlar...
kaç kere yaşar insan bu şeridi diyorum.
yine gülüyorlar...
sirenler çalıyor...
çok rahatsız ediciler...

24 Nis 2010

sessizlik ve çığlık

"Kara sevdanın" esmer bir kız olduğunu zannetmek bir yana
Tüm hevesi kursağında kalmadan tükenebileceğinden bile,
Emin olamıyordu insan öyle bir gecede.
Kulakları tırmalarcasına gök gürültüsü yoktu belki ama
Varmışçasına tırmalanmasını hayal ediyordu belki de "adam"

Kar yağsın diye dua etti o gece pencerede "kadın"
Camı açmış yağan yağmuru içine çekerken
Adı tesadüf etti dudaklarına "mavi gözlü" adamın
İçinde yaktığı varlığının külleri saçıldı her yanına
Tıpkı yağması beklenen kar gibi...

Belki bir an için o "adam" olabilmişti yüreği
Ümitlenmek faydasızdı geriye.
Tükürürcesine söyledi tüm o sözleri
Her birine kin , her birine nefret doldurdu
Bir cinnet arifesine doğum yapmışçasına
Ikındı söylemek için
Seni sev....

Her bir nefesi nimetten saymaktı belkide sevmek
diye düşündü kadın ürperirken içine işleyen rüzgarla
Parçalanmış bir yüreği onarmanın pek çaresi yazmıyordu kitabında
Sevmenin vakti daralıyordu
Yaşanan bu anılar sağnağında...

Her ihtimali düşünüp kol yeninde sakladığı not defterini çıkardı
Ölüme çıkıyordu her kapı ve her ölüm bir başka sevdaya kenetli.
Korkmadı bu sefer düşünmedi geçmişi
Gitmedi bu sefer , yanaşmadı sevdaya
Maviydi , biliyordu ölümlüydü...

Sabaha varmayacağını düşündüğü her gece gibiydi bu gecede
Ama biliyordu yumduğunda gözlerini
Anılar labirentinde kendini kaybedeceğini
Özgür değildi ölümlü bedeni
Kaybettiği okyanusta boğulmayınca...

Denizler çığlık attı yokluğuna ,
Ve bir teki bile kabul etmedi gelişini.
Yalnızlığın telkinlerine esir
Görkem yoksunu bir nehirde tıkanmış kederi
Belki bir kez olsun göz yaşlarıyla yıkadığı bedeni
Unutmadı sevdasını...

Görmedi,duymadı,hissetmedi...
Kusursuz bir iç çekişti varoluşunun sebebi
Ne geceler karanlık ne de gündüzler aydınlıktı
Ruhunu martılara yükleyip
yokluğuyla kahrolan denizlere yolladı...

Herşeye bir merhaba , her gülüşe bir elveda ekledi istemsizce
Karaladığı herşeyi yırttı attı
Cinayet kurbanıymışçasına yerini aldı boyutsal düzlemde.
Tükenmenin eşiğine gelmişti artık.
Nefesini toparladı , belki de haykırmaya hazırlandı özlemini
Herşey bir başka şekil almıştı artık.
Sigarasını söndürdü , odayı havalandırdı.
Uykuya hazırdı , belki de sonu yoktu delirmenin.
Belki de hiç birşey daha bitmiyordu.
Güneş doğmadı o sabah.
Belki de yeni bir sevda yeni bir geceydi onun için.
Karanlığa karıştı.
Savurduğu kara pelerin göründü ay ışığında.
Güneş doğmamıştı ama
Umut...
O da bilinmezdi zaten hikayede.

Teşekkürler---> Sarp ve Ayşegül...

Muhteşem bir geceydi..

dant/el

Gitarının tellerinde gezen
Ama basmaya kıyamadığın
O la notasıydım belki de ben…

Etine doyamadığın
Ucuz bir fahişeydim belki
Sadece geceleri koynuna aldığın…

Yıllarca farketmeden içtiğin
Kahvenin köpüğüydüm belki ben
Sana geleceğini fısıldayan…

Geri dönüşüm kutusuna attığın
Ama her seferinde oradan çıkartıp
Masaüstüne koyduğun
O fotoğraftım belki de…

Sıcacık yorganındım belki
İçine girdiğin
Ama her seferinde çıkmak zorunda kaldığın…

Her orgazmında doldurduğun
Ama hiç umursamadığın
Prezervatifindim belki de…

Belki de başka tenlerde
Bıraktığın ve hiç özlemediğin
Kokundum ben…

Öldürdüğünü sandığın
Dokunuşlarının hazin
İç çekmesiydim belki…

Şimdi söyle adam
Hiç yok muyum?
Gözlerinde…
Ellerinde…
Dudaklarında…

Sperm kokan yatağının altında kalan yırtılmış tanga
Olmak için
İhaleye girdim işte bende,
Hayır diyemeyeceğin
Bir teklifle…

Ya reddet
Ya kabul de…

(Dokun(ma) devam...)

22 Nis 2010

dokun(ma)

Kimsesizliğinin acısını çıkartmaya kararlıydı
O gece,
Oturduğu bar taburesinde
Ağırlaştıkça ağırlaşıyordu…

Yanına yaklaştı adam.

Dokunmak istiyorum sadece dedi…

Sevilmek istiyorum sadece dedi kadın…

Sustu adam.
Uzunca baktı kadının yüzüne,
Dudaklarını aralayıp içine çektiği
Sigara dumanında uzunca süre oyalandı…

Haklısın konuşmaya gerek yok dedi kadın
Adam gülümsedi…

Kadının gözü takıldı adamın sağ yanağındaki gamzeye
Dokunmak istedi gülümseyişine…
Vazgeçti…
Barmene bir tekila daha söyledi...
Son nefesi çekip sigarasını söndürdü.

Adam bir sigara daha uzattı kadına
Sırf dudaklarının tekrar aralandığını görmek için…

Acele etmeden uzandı kadın ateşe doğru
Kırmızıya boyanmış dudaklarını aralayıp
Kırmızıya boyanmış parmak uçlarıyla
Sigarayı dudaklarına götürdü ve yaktı…
Derin bir nefes alıp bıraktı
Tam adamın gamzesine doğru.
Pişman oldu bu yaptığından…
Gelen minicik içkisine uzandı elleri
Bardaktaki tuzu yaladı önce diliyle
Hızlı bir şekilde boşalttı boğazına doğru;
Kaybolma içkisini.
Limonu bastı dudaklarına sonra…
Saniyenin onda biri bir zaman dilimi ayırdı adamın dudakları için…
Hemen kaçırdı sonra gözlerini.

Kadının kafasından geçen bütün düşünceleri
Bildiğine yemin edebilirdi adam.

Çok mu günah gizli o bedende diye sordu kadına
Kadının gözleri büyüdü önce
Sonra küçüldü.
Hafif bir gülümsemeyi çok görmemeliydi bu adama.
Bulaştıracak yaldızım kalmadı dedi kadın.
Adam yine gülümsedi;
Dokunmalı diye düşündü kadın,
Olacakları düşünmeden olmalıların içinde boğularak…

Ellerini uzattı kadının saçlarına doğru
Tekila, bira, tütün ve mandalina kokusunu içine çekti.
Umursamadan dudaklarına götürdü parmaklarını,
O nefesi duymalı, hissetmeliydi
Son nefesmiş gibi.

Mırıltıyla karışık;

Dokunmak istiyorum sadece dedi adam.

Sevilmek istiyorum sadece dedi kadın.

21 Nis 2010

153

yıkanmaktan sertleşmiş beyaz çarşaflarda
izini bırakıp giderken sen
ruhum sıkışıp kaldı
o tek kişilik otel odasında...
koridorda koşup
belki aylarca bakamayacağım yüzüne bakıp
öperken dudaklarından
ellerimde kaldı parçalanmış yüzün...
parmak uçlarındaki tüm kesikleri
hediye ettin ruhuma...
dudağımdaki uçuğa özlemini yükleyip
gittin...
isteyerek değil
mecburiyetten
ama sanki mecburiyetten değil
isteyerekmiş gibi...
kalakaldım
bir yerlerden bulup buluşturduğun
A4'lere kısılıp kaldı yüzüm
evimizin duvarlarındayken...

17 Nis 2010

safra

ucu bitmeye yüz tutmuş bir kalem elindeki...
ne yazsa eksik kalacağını bilmekte;
kareli bir deftere
6 yaşında ezberlediği
a'larla v'leri n'lerle y'leri
bir araya getirip yazmaya çabalarken...
eksik kaldığını bildiği
bir melodi kulağında...
gerçekte duymadığı,
ama duymayı istediğini hissettiği
birinin sesi kulağında..
ne öğrendiyse hepsini unutmaya çalışmakta..
ne buraya ait
ne oraya...
hangi insan ait ki bir yere...
doldurmaya çalışıyor boşluklarını;
ucu bitmeye yüz tutmuş elindeki kalemle
ne hissedeceğini bilemeyerek...
ayakları altında sallanıyor dünya...
ağzını açıyor ve kapatıyor
sesini kaybetmiş sanki,
duyduğu sesler hep başkalarına ait...
tek istediği kendi olmak.
getireceği sonuçları biliyor...
suratına geçirdiği milyon tane maskeden nefret etmekte.
haykırmak istiyor artık,
herkesin haykırmak istediklerini...
bakıpta yüzünü gördüğü her ayna çatlıyor karşısında,
kusuyor tüm yalanlarını...
kimi kandırabilir ki?
sadece kendisini aldattığının farkında,
tıpkı sadece kendisini aldatmayı istediğinin farkında olduğu gibi...
yaptıklarının sonuçlarını kabullenemeyecek kadar çocuk.
herkese rahat bırakın beni ve defolun yanımdan diye bağırabilecek kadar çocuk.
ağzında safra tadı
yatıyor yatağına
o battaniyeden başka sarılacak kimsesi yok yanında...

12 Nis 2010

kaybettim aklımı

Elinde ki şekeri paylaşarak hayallerini göstermiş vaktinden çok çok önce yaşlanmış kahverengi gözlü kısacık saçlı bir kız çocuğu.
Bak annemle babam doğum günümde aldılar bu bisikleti bana diyor kırmızı dört tekerlekli bir bisikleti göstererek.
Armut ağaçlarının arasında yürüyoruz.Herkes bu ağaçlara tırmanamazdı diyor.Hep ben tırmanırdım.Ama annemle babam bu bisikleti alınca bıraktım armut ağaçlarına tırmanmayı.Herkes kızdı bana oynamadılar benimle çünkü bisikletleri yoktu.İşte o gün sürerken bisikletimi çağırdılar beni de.Yeniden aralarına katılmanın heyecanıyla ne kadar hızlı olabilirsem bu hantal bisikletle o kadar hızlı gittim yanlarına diyor.Taşlarla armut düşürmeye çalışıyorlardı. Güldüm hepsine kahkahalarla.Tam o sırada geldi kafama
o taş parçası.Balkonda annemin sesi.Herkesin çığlıkları..Hiç ağlamadım biliyor musun diyor.Bisikletimi aldım yavaşça yürümeye başladım.Babam yoktu nöbetçiydi yine. Yokluğunu düşününce gözümden yaş gelir gibi oldu diyor ama ben o sert asker babanın tek kız çocuğuydum güçlü
olmalıydım bir erkek kadar güçlü diyor.
5. katta ki evimizin balkonundan annem çıkmış kal orda diye bağırıyordu,dedem çoktan aşağıya koşmuş yanıma geliyordu diyor.Mutluydum ama ben,herkes benimle ilgileniyordu ya mutluydum diyor.
Şekerini bana uzatıyor,elimi uzatıyorum almak için.Ellerim kan içinde.Görüşüm bulanıklaşmış kafamdan akan kanlar yüzünden..Annem çıkıyor apartmanın girişinden koşarak,gözlerinde kendimi görüyorum 6 yaşında kahverengi gözlü kısacık saçlı bir kız çocuğuyum
kelebeklerin tek günlük ömürlerine acıyıp yine de kelebek olmaya özenen.
Bisikletime atlıyor kaçıyorum ta ki bir mazgala takılıp bütün yüzümü asfalta sürtene kadar...

İçime üflemiş nefesini;yüzüne kezzap atılan bir fahişe...
Kırmızı rujundan sürmüş dudaklarıma,aynaya bak ne kadar güzel oldun diyor sesi anne şefkatiyle..Gençtim diyor.Her gün gelirdi babamın bakkal dükkanına,pencereden izlerdim onu,o da göz ucuyla hep beni keserdi.Sonra köpek oldum o şerefsizin peşinde,ne isterse yaptım,ailemi arkamda bırakıp ufacık bir torbayla kaçtım ona.Küfürler etti,dayak yedim daha körpeciktim tenime sadece onun elleri dokunurdu ve işte beni ilk o pazarladı şişko ihtiyarın tekine...
Bilemezdim ki diyor...Gençtim diyor,hayallerim vardı benimde;Mutlu bir evim,huzurlu bir yuvam olacaktı diyor
simsiyah saçlarımı örerken elleri anne şefkatiyle.Her akşam küçücük mutfağımda yemekler hazırlayacaktım ona diyor.Aynaya bakıyorum.Yüzümde kezzap yarası,tüm yüzüme bulaşmış kırmızı rujum,saçlarım yoluk yoluk...Kaçıyorum arkamda kırılmış parfüm şişeleri bırakarak...

Değerini bile bile feda etmek zorunda olduğun kartlar vardır en zoru onlarla vedalaşabilmektir demiş en değerli
kartıyla vedalaşmış iç titreten bir ruh hassası...
Can acıtır aldatılmak.Güvenemezsin kimseye diyor, güvenilmeyeceğini ispatlamaya çalışırken.Soyun, tek istediğim içini görebilmek,giydiğin insan kostümü sana yakışmıyor.Avuçla göğüslerini parçalamak istercesine,içine al hayal kırıklıklarını,hızla git gel acının koynunda son kez yaşarcasına orgazmını diyor.Şeytan itaat ediyor her söylediğine.Gülümsemesi can yakıyor,biliyorum kaçmalıydım,ama kaçamadım o kendim kadar iyi yapacağını bildiğim kahvesinden yudumlarken diyor.Bir kez olsun
gelmeliydi evime,tadına bakmalıydım kırmızı rujunun, gamzelerinden tutmalı içine girmeliydim en acımasız halimle
haykırışlarını duyarken diyor.Tuttuğu saçlarımdan bir tutamını ellerinde bırakıp uzaklaşıyorum zehrini dilimde
hissederken.İğrenç bir karısın sen diyor ruhumun fahişesine ruhumun iyi olan tarafı biliyor hiç kazanamayacağını.
Ama kaçıyor yine de dilimde zehrinin tadı...

Arkana bakma,asla ama asla arkana bakma demiş koltuğundan hiç kalkmayıp tüm gün bilgisayar başında oturan bir alkolik...
Ben hep yalnızdım diyor.Akıllıydım,kendime güvenim vardı ama hep yalnızdım.Bunu ben tercih ettim diyor.Ta ki o geldi girdi hayatıma...Çocuk gibiydi hep;ilgiye muhtaç şımarık bir çocuk diyor.Ne kadar da güzel başlamıştı her şey. Sabahlara kadar içip sarhoş olup beraber şarkı söylerdik.Sonu yok bunun dedikçe ben neyin sonu var ki derdi.Eti puf,çubuk kraker ve üçü bir arada
kadar basitti bizim aşkımız.Tabi ki aşksa bu.Kırdık birbirimizi anlıyor musun çok kırdık.Parça parça ettik ve hiç toparlayamadık.Konuşma hakkı vermedik,hep başkalarının sözlerine inandık,yaralandık.O yaralar hiç kapanmadı diyor,yeşil tuborgundan bir yudum alarak.
Hala anlayamıyorum birbirimizi ne için kırdığımızı,ne için parça parça ettiğimizi.Ama arkaya bakmamak lazım yola devam etmek,pişman olmamak lazım biliyor musun diyor yeşil tuborgunu bana uzatarak.Kutudan bana bakan gözler görüyorum.İçimden aldırdığım onun hiç bilmediği ve hiç bilemeyeceği meleğin gözleri bakıyor.Ağlamış çok ve çok yıpranmış,her şeyin kırgınlığı içinde,kalbi parça parça olmuş.Fırlatıyorum tüm gücümle elimde ki kutuyu bilgisayara.Masmavi odadan kaçıyorum deliler gibi bağırarak...

Elimden tutup,yön göstermiş,topluluk içine hiç girememiş cüzzamlı ibne bir cüce...
Bak burası eskiden lunaparktı diyor.Tam şurada pamuk şeker satılırdı diyor eliyle demirleri çoktan paslanmış bir pamuk şeker arabasını göstererek.Az ileride aynalar vardı diyor,hızla ama küçük adımlarla oraya gidiyoruz.Tam şurada tanıştık onunla,o kadar güzeldi ki,cildi bebek gibi parlıyordu en fazla 20 yaşındaydı,körpecik,yan gözle bana baktı ve gülümsedi diyor,kurtuluşum yoktu artık ondan...Ama beni bitirdi diyor,hep daha fazlasını
istedi.Bende hep daha fazlasını verebilmek,için çok çalıştım,çöktüm,kayboldum..
Bir gün diyor,eve çok geç bir saatte döndüm,inleme sesleri evin her yerinden duyuluyordu,gözümü bile kırpmadan öldürmeyi düşündüm ikisinide elime aldığım kör bıçakla,
yapamadım arkamda kan damlaları bırakarak çıktım gittim..İşte o gün hastalandım şu kahrolası elimde ki yara yüzünden diyor elindeki şarap şişesini uzatarak.Tam bir yudum alacakken gözüm aynada ki ellerime takılıyor.
Her yeri yara kaplı ellerimde eğrelti durmuş efes güneşi yere çarpıyor,patlıyor her yerşarap,arkama bakmadan koşuyorum..

Kalbimi al senin olsun,bana ne yaparsan yap,senin için ölürüm ve öldürürüm demiş haddinden fazla yakışıklı bir adam...
Çok can yaktım diyor söze nereden başlayacağını bilemeyerek.Çok leşim var arkamda.Ama suç benim değil, sonsuzluğumu paylaşacağım birini aradım ben yıllarca diyor.Sözcüklerimi paylaşacak birini aradım.Biri sana her şeyini verir ama sen bir şey hissetmezsin.Aşk böyle bir şey işte.Bir çeşit köpeklik.Hep bir taraf daha fazla.Ben hep az olan taraftım.Ta ki o karşıma çıkana kadar.İftiraların altında ezilmiş yıpranmış,kuytu bir köşeye saklanma ihtiyacı duyan,bebek sevgili.Bir çeşit rüzgar.Herkesin hayatına girmiş ve herkesin hayatını tarumar etmiş;en çok kendi hayatını sikip attığının farkına varmamış hiç.Her rüzgarın gelip bir ağaç gölgesinde dinlenmeye ihtiyacı vardır dedim ona çok sıcak bir ağustos öğleni.Sanırım bu cümleleyle sundu hayatını bana diyor.Bıraktım her şeyi,bıraktı her şeyi...Korkmuyor muyum?Elbette çok korkuyorum.
Bir rüzgarı ne kadar tutabilirsin ki bir ağaç gölgesinde.Hayatları tarumar etmeye alışmış birisini ne kadar zincirleyebilirsin.Ama bir şeyi de farkediyorum. Sonsuza kadar yanımda o gidemez bir yere. Gider,eser,gürler ve yine geri gelir.Bir çeşit bağımlılık gibi.Her daim esrar kafası paylaştığımız diyor.Ciğerlerine çektiği tüm dumanı üflüyor suratıma.Öksürmeye başlıyorum.
Koşacak gücüm yok,esecek takatim yok yığılıyorum olduğum yere...

Eskisinden daha küçük gözüküyor dünya gözüme...
Sanki her şey mümkünmüş gibi...Her şeyi yapabilecek,her yere gidebilecekmişim gibi..
Sınır yok,dur durak yok...
Elinde ki şekeri paylaşarak hayallerini göstermiş vaktinden çok çok önce yaşlanmış kahverengi gözlü kısacık saçlı bir kız çocuğu.
İçime üflemiş nefesini,yüzüne kezzap atılan bir fahişe.
Değerini bile bile feda etmek zorunda olduğun kartlar vardır en zoru onlarla vedalaşabilmektir demiş
en değerli kartıyla vedalaşmış iç titreten bir ruh hassası.
Arkana bakma,asla ama asla arkana bakma demiş koltuğundan hiç kalkmayıp tüm gün bilgisayar başında oturan bir alkolik.
Elimden tutup,yön göstermiş,topluluk içine hiç girememiş cüzzamlı ibne bir cüce.
Kalbimi al senin olsun,bana ne yaparsan yap,senin için ölürüm ve öldürürüm demiş haddinden fazla yakışıklı bir adam.

10 Nis 2010

çıksam dışarı deliler gibi bağırsam

cevaplanmayan sorular,
merak edilen cevaplar,
elveda denememiş insanlar,
gazozlu şaraplar,
makarnalar,
akla düşen saçma sapan düşünceler,
siktir git demeler,
Yunan sınırları,
nöbetler,
beklemeler,
akşamdan kalma bir gerzek gibi davranmalar,
bol sigara bol kahve,
diye çığlık atma isteği,
değişime karşı değişmeme isteği ama başedememe,
varsın,
yoksun,
yeter gel,
ya da sen gel,
iki kişiye fazla bu beyin,
başedemiyorum,
dayanamıyorum,

Anathema,
ama
ama
ama
ama
ama
delirdi sanırım
ama sanırım,
belki de umarım ya da umalım...
koyver gitsin...
güven-me sak'ın!!!
üşüyorum,
kahve yapmalıyım,
karanfilli sigaramı çıtırdatmalıyım,
biraz daha çalışmalıyım,
ama özlememeliyim,
onu da,
onu da,
onu da,
onu da,
öz-le-me-me-li-y-im

6 Nis 2010

büyük erkekler

Dün otobüs bekliyorum Konak'ta.
Altında bok sarısı kadife bir pantolon,üstünde yeşil yün bi kazak,ağzı yüzü pislik içinde,elinde çekirdekler geldi oturdu yanıma.En fazla 10 yaşında...
Kulağımda kulaklıklar müzik dinliyorum.Bütün gücüyle yandan vurdu.Bir hışım kulaklığı çıkarttım bakmaya başladım.
"Ne dinlioon abla" diye sordu.Müzik dedim."Onu biliyoz heralde kimi dinlion?" dedi.Bilmezsin sen dedim iki kulaklığı elimle tuttum sesi sonuna kadar açtım kulağının yanına götürdüm.
"Abla bok gibi bu yok mu Murat Boz filan" dedi.Güldüm yok dedim.
"Abla hangi otobüse bincen" diye sordu.Hangi otobüs olursa dedim."Beni de bindirsene abla para almıyorlar küçük diye ama annem babam diye bindirmiyorlar" dedi. Nerde annenle baban dedim. dedi. Vardır da sen söylemiyorsundur dedim. dedi. İyi bakalım bineriz o zaman dedim.
"Korktun mu be abla sen benden" dedi. Biraz dedim.
"Korkma bir şey yapmam hem sen benim ablam değil misin" dedi...
Elinde ki çekirdekler bitti pantolonuna sildi ellerini,kazağına ağzını ve sümüklerini...Daha sonra da bir güzel gerine gerine taşaklarını kaşıdı...
Böyle yapmamalısın insanların içinde diye mırıldandım duymamasını umarak sokaklarda yaşayan birine akıl verdiğimi sanmasından korkarak...
"Sen kadınsın abla anlamazsın bak şu abilere" dedi.. Evet gerçekten,örnek aldığı otobüs durağı büyük erkekleri öyle yaparmış...
Nerde yatıyorsun diye sordum "orda burda" dedi.Ne yiyorsun dedim "ne bulursam" dedi. Evler var senin gibi annesi babası olmayanların kaldığı biliyorsun değil mi? diye sordum."Kötü şeyler oluyor abla orda" dedi.Nasıl kötü şeyler dedim."Kötü şeyler yapıyorlar abla orda çocuklar hep kaçıyor"dedi. Sikeyim hepsini dedim.
Kolumu tuttu."Olmadı abla yakışmadı senin gibi güzel kıza be" dedi.Sustum. "Paran var mı?"dedi.
2 lira vardı cebimde çıkardım.Bak tüm param bu dedim ve avcuna koydum.Ayağa kalktım otobüse binmek için."Abla al bu 1 lirayı belki lazım olur" dedi.Tamam dedim aldım..Arkamı döndüm yerden çantamı aldım ve tam o sırada kıçımın sol tarafında bir el hissettim.
Arkamı bile dönmedim...