22 May 2009

Antidepresan "Le fabuleux destin d'Amélie Poulain"


Dün gece saat 02:00 gibiydi..Uykum yoktu sevgilim işe gidecekti ve uyuyacaktı.Benimse film koyup izlerken uykuya dalmam gerekiyordu...Bir kitaplık dolusu DVD içinden ve bir bilgisayar dolusu film içinden hiçbirini seçemedim..Çünkü neredeyse hepsini izlemiştim izlemediklerimse büyük ihtimal gerilim,korku,şiddet içerikli filmlerdi. Ve o da ne ? Elime bir cd takıldı...

Le fabuleux destin d'Amélie Poulain....Ah evet evet kesinlikle tekrar izlemeliyim dedim...Ve koydum...Yann Tiersen'ın eşsiz müziği eşliğinde başladı film..Kopuk kopuk geçmişime döndüm.. Birlikte oynayabileceğim bir kardeş için dualar ettiğim...Sokakta ki çocuklarla oynayamadığım.. Babamı çok çok az gördüğüm...Annemin çocukluğuma damgasını vuran despotluğu..Hayal dünyalarım...Amelie gibi saçımı kestirdiğim..

2001 yapımı bu filmi hala oturup nasıl izleyebiliyoruz biz kızlar? (Erkekler de denenmiştir 3. seferden sonra ohaaaaa yine mi ? Yok artık bir kez daha katlanamam nidaları eşliğinde başka filmler seçilmiştir.)

Bir kere ben Fransa'ya gitmek istemeyen bir kız tanımadım...Her kızın kesinlikle bir Paris tutkusu var...Nedendir bilmiyorum...Fransa-Paris-Aşk üçlemesi içinde büyüyoruz biz biraz.. Edindiğimiz her sevgiliyle Paris'e gitme hayalleri...Fransızca öğrenme çabaları...Hayaller hayaller hayalleeeerr...Film ilk önce biz kızları bu noktada vuruyor sanırım...

""Detay Manyakları"" biz kadınlar...

evet biz insankızları deliler gibi detaycıyızdır...Her detaya anlamlar yükler göremeyenlere(ki insanoğludur bu hep) çıldırır detaylarla bir bütün oluştururuz.. Bu filmin bizi sıkmamasının her seferinde tekrar sıkılmadan izleyebilmemizin tek bir nedeni var..Detaylar...Amelie gizli ayrıntılarda yaşayan,ayrıntıları yaşatan bir kız..Bizim gibi...Sanki biz..Abuk ve sabuk..Şuan acaba kaç çift orgazm oluyoru merak eden,elini mercimek torbasına sokup rahatlayan,kendini unutup başkalarına iyilikler eden,film izlerken camda gezen sineği görebilen,kirazdan küpe yapan,çilekleri on parmağına takıp yiyen hiç büyüyememiş ve sanırım büyümeyecek biri Amelie...daha önce de dediğim gibi aynı biz....

Sürekli şikayet eden,hiç memnun olmayan,bir şeyleri elde etmek için deliler gibi çalışan, kendi olamadığı için sürekli ağıtlar yakan,elleri hep boş dönen,çalışan çalışan çalışan,kendine vakit ayıramayan,istediklerini yapamayan,depresyona girip çıkan girip çıkan,aşkı yakalayamayan, yakaladığını sandığında hep bir bokluk olan,mutlu olduğunda hep bir huzursuzluk çıkacakmış gibi hisseden,modern dünya içinde boğulmuş bizler için bu film bir antidepresan...İzlediğimiz her seferde...içimiz de kelebekler kıpırdıyor..Pembe dünyalarımızın kapıları açılıyor..Daha mutlu,daha huzurlu,daha bir kendimiz oluyoruz...

Jean Pierre Jeunet...İkinci yönetmenimdir kendileri listemde...Amelie benim der kendileri...Film Jeunet'in yıllarca aldığı notlardan,gördüğü hikayelerden oluşmuştur..Ki bu da filmin bu kadar içimize işlemesi için bir sebep oluşturuyor..Jeunet, benim gözümde gözünü kullanabilen çevresinde ki tüm detayları yakalayabilen ve bunu çarpıcı bir biçimde ekrana yansıtabilen karşısında secdeye yatmak istediğim bir Fransız yönetmen...(burda sözü kısa keseceğim çünkü az sonra kurguya,ışığa,renklere,görüntü yönetmenine,oyunculara da sarabilirim..kendimi üniversite günlerimde çözümleme yapıyor gibi hissettim..)

Gelelim Yann Tiersen...Muhteşem müzikler...Her sahneye damgasını vuran eşşiz melodiler.. Kaçımız yalnız kaldığımız bir günde kendini pembe bir dünyanın içine sokmak için Amelie'nin sountrackini koyup kendinden geçmiyor?Büyülü bir dünya yaratıyor sanki Tiersen notalarıyla içinden çıkmak istemediğimiz..Uçuyor gibi...o kadar bambaşka ki..O kadar büyülü ki..Yann Tiersen'ı hayatımıza soktuğu için bile Amelie'ye teşekkür edebiliriz bence...(şahsen ben filmden önce hiç dinlememiştim...)

sözün kısası... dün gece ""Le fabuleux destin d'Amélie Poulain""" izledim...

Rüya gördüm..

Alt komşumun anahtarını alıp ona küçük tuzaklar hazırlıyordum çevresine iyi davransın diye..Birbirlerinin dikkatini bile çekmeyen iki insanı birbirine aşık ediyordum..Dışarı çıkamayan yaşlı bir amcaya hayatımı yaşayacağımı fısıldıyordum..Kendi oyunlarımın içinde aşık olduğum adama yanağımı gösteriyordum öpsün diye..Kulaklarımda kirazdan küpeler vardı..Fonda ""comptine d’un autre été l’après midi"" çalıyordu...Annemi özlemiştim..Hala bir kardeşim yoktu..Hayatımı eskitilmiş bir mektup kağıdına yazıyordum yıllar sonra birileri okusun diye..Deniz kokusu vardı...Bulutlar tek boynuzlu at şeklindeydi..Elimde bir fotoğraf makinesi vardı..Ve ben daldan dala atlıyordum...

Hiç yorum yok: